"Küçük Bilge..."
Yavaş ve geceye akan sesi bütün kütüphanede yankılanırken titiyordum
Kollarını bağlamış ve rahat bir şekilde dolaplardan birine yaslanmıştı.
Yakalanmıştım. Kapı sesi duymamıştım.
Kapıyı açmadan buraya nasıl gelmişti? Masanın üzerine kıvrılmış sinsi sinsi bana bakan yılan ile göz göze geldiğimizde gözlerim kısıldı.
Silvaris... Sinsi şeytan.
Şimdi ne diyecektim? Kesinlikle burada ne yaptığımı soracaktı ve ben ona kehanet defterini aradığımı söyleyemezdim.
Şaşkın tepkim gözlerindeki haylaz parıltıyı giderek artırıyordu.
"Saraya alıştın mı?"
Sorduğu soru ile dudaklarıma küçük bir gülümseme yer alırken derin bir nefes aldım.
bunu üçüncü kez soruyordu.
Sanırım istediği cevabı almadan durmayacaktı.
Ben ise üç seferde olduğu gibi yine aynı cevabı vermeye hazırdım.
"Bu bir şeyi değiştirir mi efendim?"
Söylediğim sözler dudaklarının kıvrılmasına sebep olurken dolaplardan birine doğru ilerledi.
Her zaman verdiği cevabı vermek yerine beni daha çok şaşırtmayı seçti.
"Ben neye inanırım biliyor musun küçük bilge? Kendini, bana... Buraya ait hisseden birinin saraya çabuk alışacağına."
Gözlerimin içine bakarak söylediği cümleler ile nefesim teklerken yavaşça konuştum.
"Sizce ben ait miyim size yani buraya?
Dudaklarımdan fısıltı şeklinde çıkan kelimeler ikimizin de birbirinden bakışlarını çekmesini imkansız kılarken kafasını çevirip dolaptan yavaşça kalın bir kitap çıkadı. Ardından ise konuşmamıza son verecek keskin bir cümle kurdu.
"Evet aitsin hem saraya hem de bana."
Çıkardığı kitabı sertçe masaya bıraktığında bir kaç dakika bakakaldım.
Kehanet defteri masada duruyordu.