hikayelerbiter

Senin için savaştığım cephede senin kurşununla vuruldum.

hikayelerbiter

Yorulduk üstadım. Çalışıp koşturarak değil; öylece oturarak yorulduk. Bir tutam şefkat aramaktan, zerrece vefa yoksulluğundan, insanları seyretmekten ve insanlığı gözlemekten yorulduk. Çok severek haddimizi aşıyoruz üstadım. Ya yanlış zamanın insanlarıyız, ya da insanlık için yanlış bir zamandayız. 

hikayelerbiter

Elini tuttuğumda iklimler değişirdi, çıplaklık mühim değil, seslerimiz sevişirdi. Öyle basit sözler yazamıyorum sevgilim, o toprak gibi gözlerinde coğrafyam gelişirdi. Ne yani sevilmez mi kaldırımın taşları. Kızma bana, sevemiyorum mentollü aşkları.

hikayelerbiter

Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana kadar dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.

hikayelerbiter

Bu yüzden ruhu sakat bırakan anlar değil de, o sakat ruhla yola devam etmemin sancısı çökerdi hep zamana. Belki de bu yüzden hayatın acımasız izlerinin kazındığı gözlerime rağmen insanları kendimden uzak tuttuğum buzdan duvarlarım vardı.

hikayelerbiter

Ne saygısız bir kadınım boyumdan büyük işe kalkıştım, diyorum. Fakat ellerim ağrıyor Mehpâre, ellerim çürüyor gözlerinin önünde. Dünya telaşına daha fazla dayanacak yürek yok bende. Hastalıklı ruhum durmadan yok olmanın sabırsızlığı içerisinde. Çürük bir bedenin içerisine gizli kirli bir zihin, yaşlı bir rûh. Ben tümden bu kadarım.