idamlikgenc

"Yalnız başıma yattığım mezarın dışında titreşen güneş ışığı"

idamlikgenc

Diğer kadınlardan, çevremde aşktan, erkeklerden söz eden diğer kızlardan farklı olduğumu hissediyordum. Çünkü ben aşktan, erkeklerden hiç söz etmedim. Kızların kafasını meşgul eden şeylerle ilgilenmedim; onlara önemli gelen şeyler bana incir çekirdeğini doldurmaz şeyler gibi gelirdi.

idamlikgenc

İnsanı çılgınlığa sürükleyip ölümüne yol açacak bir olayın daha ne kadar ağır olması gerekiyordu? Yoksa çılgınlık özel bir ilahi alana aitti de insanoğlu asla gerçekten çıldıramıyor muydu acaba? Bizleri çıldırmaktan koruyan nedir? Yaşama gücü müdür? Egoizm midir? İnsanın sinsilikten sıyrılmasını sağlayan yegane güç müdür? Yoksa, insanoğluna bireysel mutsuzluklardan başkası verilmemiştir de, yaşamla ilgili en sert cezalar bireysel yaşam gücünün dayanma sınırla­rına göre mi verilmektedir? Her şey birer sınavdan mı ibarettir? Fakat yalnızca anlayıştaki kırılmalar bu birey­sel mutsuzluk içerisinde sık sık anlamayı imkansızlaştıran hayaller mi yaratmaktadır? 

idamlikgenc

Yaşamımız yalnızca uyancı şeylerle kuşatılmış de­ğildir. Yaşam bazen insanı uyutuverir. İyi yaşamayı başa­rabilen insanlar sürekli uyanık olanlar değildir. Arada sı­rada kararlılıkla uyuyabilen insanlardır.
Reply

idamlikgenc

Kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkanları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.

idamlikgenc

Yıllardır yokluğunu hissettiğim şeyi şimdi ele geçirmiştim. Birisi beni arıyordu, sorar gibi yüzüme bakıyordu. Dünyamda ilk kez birisi için hayattaydım.
Reply

idamlikgenc

Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denen hergele her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine…

idamlikgenc

Buna nasıl tahammül ediyorlar? Her gün pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi?  İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. 

idamlikgenc

Ben insanların tavsiyelerine pek kulak asmazdım. İnsanları hayal kırıklığına uğratmak zorunda olduğum gibi tuhaf bir düşünceye kendimi ikna etmeyi bir şekilde başarmıştım. 
Reply

idamlikgenc

Beni dilsiz bırakan vahşi, eski bir korku. O gece saçlarım ağarmaya başladı. Her şeye olan güvenimi kaybettim. Herkesten şüpheleniyordum. Dünyanın işleyişinde tüm umut, sempati ya da neşe kavramlarına sonsuza kadar yabancılaştım. Bu gerçekten hayatımda belirleyici bir andı. Sanki kafam yarılıp açıldı ve o andan itibaren insanlarla kurduğum herhangi bir etkileşim, o yaranın acımasına neden oldu.
Reply

idamlikgenc

Ani bir soğuk odayı doldurduğunda ve boğuluyor gibi olduğumda neredeyse her zaman düşünmeden, çaresizlikle hareket ediyordum. Bunun bedelini daha sonra ödeyeceğimi biliyordum ama o ümitsiz “memnun etme ihtiyacım” baş gösterdiğinde, aniden garip, zayıf, aptalca süslemeler veya başka şeyler ekliyorum gerçeğe. Bu yüzden dünyanın sözde “dürüst insanları” tarafından çok eleştirildim.
Reply

idamlikgenc

Bir gün her şeyi yalanlayabilmek için iz bırakmaktan korktum hep. Yaptığım kötülüklerin kanıtlarını dünyadan kazımak için çok uğraştım. Onun için benim cehennemim, Kayra'nın yaşadığına dair kanıtların ortaya çıktığı bir sahne olurdu. Benim cehennemim, bana yeniden Kayra'yı gösteren bir tiyatro oyunu olurdu... Ama ben oradan da kaçardım. Cehennemi de kundaklardım!