ikraishaa

Bugün kendilerini islama nispet eden toplumlar, geçmişte ilahlık taslayan Firavun'a  lanet okuyorlar. Ama ne ilginçtir ki, bugün ilahlık taslayıp Allah yerine yasalar çıkaran hükümetlere de (günümüzün Firavun'larına)  rahmet okuyorlar.
          	
          	Ne demişti Firavun halkına?
          	
          	"Firavun; Ey ileri gelenler ! Ben sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum dedi." (Kasas suresi 38)
          	
          	Görüldüğü üzere Firavun, kendi döneminde ilahlığını ilan etmişti. Fakat Firavun'un bu iddası, elbette sizi ben yarattım manasında değildi. Zaten halkıda böyle inanmıyordu. Firavun, canının istediği her şeyi kanun yapıyordu, istediği hükmü veriyordu. İşte böylelikle ilahlık taslıyordu.
          	
          	Bugünde aynı şeyler milletvekili meclislerinde yapılmakta ve bu meclislerde bu parlamentoların uydurup kitap haline getirdikleri kanunlar, Allah'ın kitabından fazla değer görmekte, hatta kendi anayasa kitapları mukaddes kitap olarak görülmektedir. Bu meclislerde beşerin anayasa kitapları, Allah'ın anayasa kitabından daha fazla mukaddes görülmekle beraber Allah'ın kitabına dahi karışır hale gelmiştir.
          	
          	İşte Allah'ın şeriatına taban tabana zıd olan bu sisteme TAĞUTİ SİSTEMLER denilir. Hiç bir insan bu tağuti sistemleri reddetmeden müslüman olduğunu idda edemez. Çünkü Allahu teâla şöyle buyurmuştur;
          	
          	"Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğru eğriden ayrılıp iyice belli olmuştur. Artık kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa sarılmış olur. Allah, işitendir, bilendir." (Bakara suresi 256)
          	
          	Yine şöyle buyurmuştur;
          	
          	"And olsun ki, biz bütün peygamberleri kavimlerine, tağutu reddetsinler, sadece Allah'a iman etsinler diye gönderdik" (Nahl suresi 36)

ikraishaa

Bugün kendilerini islama nispet eden toplumlar, geçmişte ilahlık taslayan Firavun'a  lanet okuyorlar. Ama ne ilginçtir ki, bugün ilahlık taslayıp Allah yerine yasalar çıkaran hükümetlere de (günümüzün Firavun'larına)  rahmet okuyorlar.
          
          Ne demişti Firavun halkına?
          
          "Firavun; Ey ileri gelenler ! Ben sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum dedi." (Kasas suresi 38)
          
          Görüldüğü üzere Firavun, kendi döneminde ilahlığını ilan etmişti. Fakat Firavun'un bu iddası, elbette sizi ben yarattım manasında değildi. Zaten halkıda böyle inanmıyordu. Firavun, canının istediği her şeyi kanun yapıyordu, istediği hükmü veriyordu. İşte böylelikle ilahlık taslıyordu.
          
          Bugünde aynı şeyler milletvekili meclislerinde yapılmakta ve bu meclislerde bu parlamentoların uydurup kitap haline getirdikleri kanunlar, Allah'ın kitabından fazla değer görmekte, hatta kendi anayasa kitapları mukaddes kitap olarak görülmektedir. Bu meclislerde beşerin anayasa kitapları, Allah'ın anayasa kitabından daha fazla mukaddes görülmekle beraber Allah'ın kitabına dahi karışır hale gelmiştir.
          
          İşte Allah'ın şeriatına taban tabana zıd olan bu sisteme TAĞUTİ SİSTEMLER denilir. Hiç bir insan bu tağuti sistemleri reddetmeden müslüman olduğunu idda edemez. Çünkü Allahu teâla şöyle buyurmuştur;
          
          "Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğru eğriden ayrılıp iyice belli olmuştur. Artık kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa sarılmış olur. Allah, işitendir, bilendir." (Bakara suresi 256)
          
          Yine şöyle buyurmuştur;
          
          "And olsun ki, biz bütün peygamberleri kavimlerine, tağutu reddetsinler, sadece Allah'a iman etsinler diye gönderdik" (Nahl suresi 36)

ikraishaa

Kalpleri imansızlıkla dolu olduğu hâlde kendilerini ehli imana nispet eden bazı münafık kaypak kişi veya cemaatlere göre;± günümüz beşeri sistemlerde oy kullanmak, Tağuta askerlik yapmak, laik ve tağuti sistemlerde çocukları okullara veya tağutun eğitim kurumlarına göndermek, tağuta muhakeme olmak gibi fiiler dinin aslına ihtiva eden meseleler olmadığından dolayı tekfir edilmez diyorlar. Daha sapkın bir anlayışa göre de hüccet ikamesi yapılmadan tekfir edilmez diyorlar. Birinci grup kişilere göre zaten bu tür şeylerin dinle imanla alakası bile yokken, ikinci grup anlayışa göre küfür olsa bile önce hüccet ikamesi yapılır şayet kabul etmezlerse kâfir hükmü verilir. Yani bir anlamda şunu söylüyorlar; bu kişiler hücceti ikame etmeden önce Allah'ın kendilerinden razı olduğu müslüman kişilerdi, hüccet ikame ettikten sonra bir anda kâfir hatta mürted oldular!
          
          Halbuki yukarıda saydığımız bütün bu fiiller (oy kullanmak, tağuta askerlik yapmak, çocukları okullara göndermek vs.) Hepsi dinin aslındandır ve bu fiilleri yapan kişiler La ilahe illallah kelimesini nakzederek büyük şirk işlemiş ve dinden çıkmışlardır.!
          
          Bütün bu meselelerin dinin aslından olması kısaca şu anlama gelir; içerisinde barındırdığı şirkler "Allah'ın hakimiyetini başkalarına vermek, yaratıcı olması hasebiyle yaratılana teşri- haram helal belirleme yetkisini vermek, putlara tazimde bulunmak, Allah'ın dini dışında beşeri dinleri esas almak, Allah'ın hükmü dışında hüküm koyucu insanlara ibadet etmek" gibi fiiller dinin aslını, yani La ilahe illallah kelimesini bozduğundan dolayı dinin aslına ihtiva eder ve kişi bu fiillerin içerisindeki şirkleri işlediğinden dolayı müşrik olur. Meselenin bu kadar basit olmasına raģmen bu konular üzerinde "şirk mi, değil mi?" gibi tartışmalar yapmak ancak imandan hiç bir nasibini almayan kaypak münafık tipli insanların çıkardığı tartışmalardır. Vallahu alem!

ikraishaa

Bid'at Ehlini Mazur Sayan Hakkında : 
          
          أخبرنا الحسن بن سفيان ، قال: حدثنا قتيبة بن سعيد ، قال: حدثنا عبد الرحمن بن أبي الموال ، عن عبيد الله بن عبد الرحمن بن موهب ، عن عمرة ، عن عائشة أن رسول اللہ ﷺ قال: " ستة لعنتهم ، ولعنهم الله وكل نبي مجاب: الزائد في كتاب الله والمكذب بقدر الله ، والمسلط بالجبروت ليذل بذلك من عز الله ، وليعر به من أذل الله ،والمستحل لحرم الله ، والمستحل من عترتي ما حرم الله ، والتارك لسنتي
          
          
          İbn Hibban Dediki Bize Hasen Bin Sufyân Haber Verdi Dediki, Bize Kuteybe Bin Sâid Tahdis Etti  Dediki Bize Abdurrahman Bin Ebî'l Mevêli Tahdis Etti, Ubeydullah Bin Abdurrahman Bin Mevheb'den, A'mr'dan, Aîşe'den 
          
          Rasulullah ﷺ Dediki : Altı Kişi Vardır Bunlara Ben Lanet Ettim Allah Lanet Etti Ve Bütün Nebiler Lanet Etti Birincisi Allah'ın Kitabina Birşey Ekleyen, Kaderi Yalanlayan , Allah'ın Zelil Kıldığını İzzetlendiren Ve İzzetli Kıldığı Kimseyi Alçaltan, Allah'ın Haram Kıldığını Helal Kılan, Benim Soyumdan Olupda Allah'ın Haram Kıldığını Helal Kılan , Ve Sünnetimi Terkeden 
          
          (Ebu Nuaym, 5/153 , Ebu Davud, 4270, İbn Hibban )
          
          
          Fâide : Nebi ﷺ  Allah'ın Zelil Kıldığını İzzetlendiren'e Allah'ın, Ve Bütün Rasullerin'in  عليهم السلام  Lanet Ettiğini Haber Vermektedir. Hiç Şüphesiz Allah Subhanehu Ve Teâlâ Nebisinin Yolundan Ayrılan Bid'at Ehlinin Zelil Kılmış Ve Onlara Hiç Bir Değer Vermemiştir, Onların Katimizda'da Hiç Bir Kıymeti Ve Saygınlığıda Yoktur .
          
          Şimdi :  Bid'at Ehlini Gerek İlim Sahibi Olmaları , Gerek Samimi Olmaları, Gerek Bir Takım Zorluklara Katlanıyor Olmaları Gerekse'de Cihat Ediyor Olmaları Sebebi İle Mazur Sayan Ve Onları Yüceltenlere Ne Demeli ? Yoksa Allah'ın Zelil Kıldığını mi İzzetlendiriyorlar ?(!)

ikraishaa

Diyorlar ki, maide 44 yahudiler hakkında indi, bu ayet müslümanları kapsamaz. Falan ayet müşrikler hakkında indi müslümanları kapsamaz. Filan ayet falan kavim hakkında indi bizi kapsamaz !
          
          Ömer (رضي الله عنه) bütün bunlara en güzel cevabı vermiştir; 
          
          "Sizden öncekiler gelip geçti. Bu ayetlerde sizden başkası kastedilmiyor"

ikraishaa

Şirkten sakınmak ve Tevhid ile yaşamak için, La ilâhe illallah'ın bu şartlarını muhakkak bilmek gerekir !
          
          La ilâhe illallah'ın şartlarını, günümüzdeki insanların en çok saptığı 8 madde de sıralayabiliriz !

ikraishaa

8) Haddi aşan ve Allah'ın dışında ilahlık iddasında bulunan TAĞUTLARI İNKÂR;
            
            Tağut, haddi aşmanın zıddıdır. La ilahe illallah kelimesini söyledikten sonra, Allah ve Resulünün dışında hüküm koyanlardan hüküm talep edenler, kesinlikle Allah'ın sapa sağlam kulp olarak nitelendirdiği La ilahe illallah kelimesini kabul etmiş değillerdir. Her kavmin Tağutu, Allah ve Resulünün hükümlerini beğenmeyerek kendi hükümlerini uygulayan ve bu hükümlerine başvuran kişilerdir. Yine Allah'tan hiç bir delil olmaksızın körü körüne itaat edilen kişi ve kuruluşlar birer tağutturlar. Tağutu inkâr etmeden Allah'a iman asla gerçekleşmez. Nitekim Allahu teâla şöyle buyurur;
            
            "Kim Tağutu inkâr edip Allah'a iman ederse, kopması mümkün olmayan sapa sağlam bir kulpa yapışmış olur." (Bakara suresi 256)
Reply

ikraishaa

7) Buğzu ortadan kaldıran MUHABBET (SEVGİ)
            
            Muhabbet, buğz ve nefretin zıddıdır. La ilahe illallah kelimesini hakkıyla yaşayan kimselere muhabbet ve sevgi beslemektir. Tersi ise, bu kelimeyi yaşamayanlara buğzetmek ve onlardan nefret etmektir. Bu kelimenin manasına ve gerektirdiği bütün şartlarına muhabbet (sevgi) duymak, zıddını yapanlara ise buğzetmek (nefret) etmek demektir. Yine Tevhid ile amel edenlere muhabbet duymak, bununla amel etmeyenlerede buğzetmek demektir. Nitekim Allahu teâla şöyle buyurur;
            
            "Bu şunun içindir ki, onlar Allah'ın indirdigini kerih görürler." (Muhammed suresi 9)
            
            Yine Allahu teâlanın şu kavli;
            
            " Buna rağmen öyle insanlar var ki, Allah’tan başka ilahlar edinirler de, Allah’ı sever gibi onları severler. Gerçek mü’minlerin Allah’a olan sevgileri ise, her şeyden daha sağlam ve daha kuvvetlidir." (Bakara suresi 165)
            
Reply

ikraishaa

6) Şirki ortadan kaldıran İHLÂS;
            
            İhlas, riyâ veya gösterişin zıddıdır. Yani La ilâhe illallah kelimesini riyâ veya gösteriş için söylememek demektir. Sadece Allah için söylemek, dünyalık menfaatler için söylememektir. İnsanın kalbinde Allah'tan başka bir gaye gütmesidir. Nitekim Allahu teâla şöyle buyurur;
            
            "De ki; Ben, dîni Allâh’a has kılarak ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum."(Zümer suresi 11)
            
            Ve yine Allah'ın şu kavli;
            
            "Şüphesiz münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini tam bir İHLÂSLA yaşayıp bütün samimiyetleriyle Allah’a yönelenler başka." (Nisa suresi 145-146)
Reply

ikraishaa

Risale-i Nur külliyatının "Tarihçe-i hayat" isimli eserinde Said Nursi der ki; 25 yıldır Risale-i Nur, mahkemeler de yargılanmaktadır, lakin her mahkeme de beraat kararı aldı, hatta temyiz mahkemelerinde bile hakimler, bu risaleler de hiç bir suç unsuruna rastlamadıklarını açıkça söylediler...
          

ikraishaa

Görüldüğü gibi Said Nursi, nur risalelerini yazmak için ihtiyarsız, yani iradesiz bırakıldığını sòylemiştir. 
            
            Allahu teâla şöyle buyurmuştur;
            
            "Hiç bir bilgiye dayanmadan sırf insanları saptırmak için Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Şüphesiz Allah, böyle zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez." (En'am suresi 144)
Reply

ikraishaa

"Bu gelen mukaddime, lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması, ihtiyarsız (iradem dışı) olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı. Yazmaya izin olmadığında yazdırılmadı. İhtiyarım (iradem) haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık. Belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık. Bana ihtar edildi ben de yazdım. Size hem dünya azabından hem de ahiret azabından kurtaracak bir hakikati beyan etmek kalbime ihtar edildi. Yazdırılmış, ihtiyar (iradesiz) sevk edildim. Yazmaya izin verilmedi. Üçüncü emarenin beyanına şimdilik lüzum olmadığından yazdırılmadı.onlar, Risale-i Nur'un harika yüksekliklerini ve ilmi tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Yazdığım vakit irade ve ihtiyarım olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmedim. Daha tamamlamaya bir ihtar almadım, noksan kaldı, pek acelelikle yazıldı. Ehemmiyetli sırlar göründü. Fakat dünyaya bakmamak için tamam ve açık yazdırılmadı."
Reply

ikraishaa

4- Said Nursi, risalelerin kendisine Allah tarafından yazdırıldığını idda ediyor. Bu risalelerin içi küfür ve şirk sözlerle doludur. En korkunç olanı da kendi eliyle yazdığı kitabı Allah'a isnat etmesi ve kitabının Allah katından olduğunu idda etmesidir. Said Nursi'ye göre yazdığı bu risaleler kendi iradesi dışında kendisine yazdırılmıştır. Kendisine göre o sadece bir elçidir ve kalbine gelen ihtarlardan da şu şekilde bahseder; 
            
            "Ben, gönderilen risaleleri mütalaa ettim. Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar edilmiş. Benim arzum ve belki ihtiyarım (iradem) olmadan niçin böyle olmuş, kuvvet-i hafızama (hafıza gücüme) gelen nisyandan (unutmadan) sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile, 'ondokuzuncu sözün ahirine bak!' Denildi. Birden bir ihtar-ı gaybi (gaybi bir uyarı ile) kat i kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki; ciddi bir alaka ile senin eskiden beri tekrar ettiğin, bir ışık var bir nur göreceğiz diye müjdelerin tevili, tefsiri ve tabiri, sizin hakkınızda belki iman cihetiyle, Alem-i İslam hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur'dur." 
            
            Risale de bu sözlere benzer başka sözler de ifade edilmiştir. Şöyle diyor;
            
            
Reply