itsmeaysooyaaa

4-CÜ BÖLÜM YAYINDA!!!!!!!!!1

itsmeaysooyaaa

hep ait olmadığım bir hayatın içinde sıkışıp kalmışım gibi hissederim.
          ait olmadığım ortamlarda, ait olmadığım arkadaş gruplarında.
          beni yalnış anlamayın. arkadaşlarımı çok severim.
          ama hiç bir zaman sürekli erkekler hakkında konuşan, görüntüsüne kafayı takmış, kafasını telefona gömüp günlerini harcayan bir kız olmamışımdır. 
          birisinin arkasından iş çevirmeyi sevmem mesela. şeffaf olmuşumdur. sevdiğimi de, sevmediğimi de belli ederim. 
          mesela ortak bir kitaba başlamak isterim bir arkadaşımla. ya da ortak bir dizi. onun dinlediği grupların şarkılarını keşfetmeye çalışırım. sonra da onunla bunlar hakkında konuşacak bir sürü güzel konumuz olur.
          arkadaşımla kafeye gitmek yerine bir parka gitmeyi tercih ederim. telefonla bir video çekmek yerine inanın sessizce yan-yana oturmayı tercih ederim. yani bunları yapanlar kötü bir şey yapıyor diye yanlış bir düşünceye kapılmanızı istemem. sadece. bana göre işte.

itsmeaysooyaaa

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, hayatta her şey yerli yerinde sanırdım: oysa ruhumun sessizce birini beklediğini hiç anlamazdım. Belki de gözlerimin gördüğü ama kalbimin hissedemediği bir hayatın içinde sürüklenirdim, farkında bile olmadan.
          Sanki ruhum senin sesini yıllardır duyuyordu, ama seni ilk kez orada, tam karşımda buldu.
          Senin varlığınla sıradan anlar anlam kazandı. Sessizlik bile seninle güzelleşti. Kalbim her seni düşündüğünde bir çiçek gibi açtı. Belki de aşk, kelimelerle anlatılamayan ama sadece hissedilebilen bir huzurmuş. Seninle bunu öğrendim.
          Tesadüf diyorlar ama bence bu kaderin en güzel oyunu. Ve eğer seni tanımasaydım, eksik bir ömür yaşardım. Şimdi anlıyorum, bazı rastlantılar aslında çoktan yazılmış hikayelerin başlangıcıymış.

itsmeaysooyaaa

bir gün büyürsün.
          ama büyümek, doğum günlerinde üflenen mumlar kadar neşeli değildir.
          büyümek, bazen gözlerinin içine bakarak seni hep seveceğini söyleyen o gözlerin, bir gün sana sırtını döndüğünü fark ettiğin andır.
          ebeveyn sevgisinin bile koşullu olduğunu fark ettiğinde…
          sadece başarılarının alkışlandığını, sadece uslu olursan sarıldıklarını, sadece onlara uygun yaşarsan gurur duyduklarını gördüğünde…
          o zaman anlarsın:
          sevgi, sanıldığı kadar saf ve sınırsız değildir.
          ve işte o an...
          içinde bir şey ölür.
          çocukluğunun son kalıntısı.
          bir daha asla geri gelmeyecek bir saflık.
          güvenin kırılır.
          ama aynı anda güçlenirsin de...
          çünkü artık sevilmek için şekil değiştirmeyeceğini bilirsin.
          sevginin kendinden başlaması gerektiğini öğrenirsin.
          işte o an…
          olgunlaşırsın.

itsmeaysooyaaa

her zaman çok konuşurdum ben. kahkaham sokak köşesinden dönmeden önce duyulurdu, gülüşüm cümlelerin arasına girer, kelimelerim birbirini kovalar dururdu. biraz fazla sesliydim belki, ama hep “ben”dim işte. sesimle var olurdum.
          ama sonra.
          bir şey oldu.
          sanki biri içimdeki neşenin fişini çekti, bir anda karardı içim. o andan sonra sesim içime kaçtı. gülüşümün tonu kırıldı önce, sonra kelimelerim dökülmedi dudaklarımdan.
          
          bir sessizlik sardı beni...
          ama öyle sıradan bir sessizlik değil. Kalabalığın ortasında çığlık atan bir sessizlikti bu. Hani gürültüye alışmış bir odada aniden elektrikler kesilince, kulakların uğuldar ya: işte öyle. Ben sustukça dünya daha da sesli geldi.
          
          Insanlar 'bir şeyin mi var?' demedi hiç. çünkü güçlü görünüyordum. ama içimdeki fırtınayı göremediler.
          oysa en çok konuşan sustuğunda, en derin yarayı o almıştır.