jocelenes

bugünün vin'in doğum günü olmasına ne zaman karar verdiğimi net hatırlamıyorum ama yirmi üç aralık'ın birinin sahip olabileceği en güzel doğum günü olduğu konusunda baya netim.
          	rakamdan ibaret doğum günlerini (kendiminki bunun en büyük örneği) hep tam olmamış gibi gören biri olarak (yani sanki doğuyormuşuz da yarım kalmış gibi oluyor söylerken. iki mesela. iki ne. bir iki.) zaten çok yüksek beklentilerim yok ama yirmi üç aralık, senin gibi kışın vücut bulmuş hali birisi için en uygunuydu. 
          	arada burnuma kış kokusu geldiğinde, tarçınlı kurabiye yapıp fırının önüne çöktüğümde, canım acırken, yorgunken veya çok mutluyken derin bir nefesi ciğerlerime doldurabildiğimde kendimi sana benzetiyorum. biz pek de benzemiyoruz halbuki. daha çok sen, benim olmak istediğim şeylerin gerçekçi bir bütünü gibisin. 
          	bir daha ne zaman kar görürüm bilmiyorum ama gördüğümde yine seninle ilgili bir şeyler düşüneceğimi biliyorum. 

jocelenes

bugünün vin'in doğum günü olmasına ne zaman karar verdiğimi net hatırlamıyorum ama yirmi üç aralık'ın birinin sahip olabileceği en güzel doğum günü olduğu konusunda baya netim.
          rakamdan ibaret doğum günlerini (kendiminki bunun en büyük örneği) hep tam olmamış gibi gören biri olarak (yani sanki doğuyormuşuz da yarım kalmış gibi oluyor söylerken. iki mesela. iki ne. bir iki.) zaten çok yüksek beklentilerim yok ama yirmi üç aralık, senin gibi kışın vücut bulmuş hali birisi için en uygunuydu. 
          arada burnuma kış kokusu geldiğinde, tarçınlı kurabiye yapıp fırının önüne çöktüğümde, canım acırken, yorgunken veya çok mutluyken derin bir nefesi ciğerlerime doldurabildiğimde kendimi sana benzetiyorum. biz pek de benzemiyoruz halbuki. daha çok sen, benim olmak istediğim şeylerin gerçekçi bir bütünü gibisin. 
          bir daha ne zaman kar görürüm bilmiyorum ama gördüğümde yine seninle ilgili bir şeyler düşüneceğimi biliyorum. 

jocelenes

julian: burda sana anlatmak istediğim çok fazla şey var
          yalnız geldiğimde kaldığım yere gidebiliriz
          aniden geldiğim için kalacak yer bulamamıştım
          o yüzden kısa süreli bir ev arkadaşım vardı burda
          hala buradaymış
          ve kimsenin bilmediği gün batımını en güzel izleyebileceğimiz yeri biliyorum
          vin: julian
          çok isterim
          arkadaşına da gidelim oraya da ben
          hazırlanacağım hemen şimdi o zaman
          julian: acele etmemize gerek yok
          burda kaldığımız her gün doğum günün olabilir
          vin: senin burda olduğun her gün benim doğum günüm
          julian: umarım ağlamıyorsundur
          vin: ağlamıyorum ben
          bebek miyim kocaman oldum bugün
          çok mutluyum sadece
          julian: iyi ki
          beni kabul ettin
          buraya bir daha geleceğimi hiç düşünmemiştim
          hem de seninle
          vin: tamam belki biraz ağlıyor olabilirim 
          julian: kurabiye aldım 
          eminim neşelenirsin hemen görünce 
          tatlılar 

jocelenes

"just by holding his hand i can feel his emotions, that smug superiority, possesiviness and a sudden glimpse of tenderness, of hopeful expectation."
          
          "you sound like you're in love."
          
          "dont be stupid, thats ridiculous."

jocelenes

jamesdean: bundan
          dur bir hesaplayayım
          iki
          iki ama buçuklu
          iki ama buçuğu da var işte sene öncesinde
          senin evdeyiz balkonda gece olmuş saat ben diyeyim üç
          sen de buçuğu da var
          sigara içiyoruz sen
          bir şarkı açtın
          neydi herifin ismi
          eli yüzü düzgün bir elemandı
          jeff buckley mi burney mi
          şarkının adı da zarafet
          grace yani
          ne şaheserdi be oğlum
          julian: marius'la mısın
          jamesdean: yok
          niye
          julian: içtiğinden haberi var mı
          jamesdean: dur bir julian
          bir şey anlatıyorum burda
          neyse işte sonra zıbardık kaldık tabii
          sen benden biraz önce zıbardın ama
          ben var ya
          o salonun penceresinden turuncu sokak
          ışığı vuruyordu
          uyuyana dek
          onu dinlemeyeyim mi
          durum hikayesi dinleyecek kafada değilim
          evine git sen de
          sen
          kıçını döndün
          uyudun tabii
          julian: dean
          zaten zor olan bir şeyi daha da zorlaştırmak zorunda mısın
          jamesdean: nesi zor
          julian: üzülüyorum bu haline
          jamesdean: öyle mi
          lütfettiniz
          julian: lütfettim dean evet
          kendi kendine beni uyuşturucu bağımlısı ilan edip ne desem inanmayıp dinlemeyip arkamdan iş çevirdiğini göz önünde bulundurunca
          evet lütfettim
          sen de biraz minnettar ol
          jamesdean: yok
          olamam
          julian: siktir git o zaman
          neden geldiysen zaten
          içince öyle ağlayarak yazacağın bir dostun değilim ben artık
          jamesdean: diyorum ya
          hep böyleydin
          varsan varsındır senin hayatında
          hoş gelmişsindir
          ama gideceksen
          gideceksen de gidersin
          julian: yanlış belki de
          bilmiyorum
          jamesdean: ama ben
          sen değilim
          olamadım
          ben
          sen öyle seni yerden kaldırayım diye çöküp kaldığında salona
          benim
          içinden sanki bir şey
          söküldü gitti
          bilmiyor muydun dean diyeceksin
          biliyordum elbet
          

jocelenes

neyse ne harbiden de
Reply

jocelenes

julian: dean
            o kadar mı hastalıklı benim zihnim
            sen inanmadın bana
            ben keyif mi alıyorum seni kapı dışarı etmekten
            dean ben senin arkadaşınım da sen benim arkadaşım değil misin
            neden hepiniz sanki ben keyif alıyormuşum
            prensipten geçilmeyen bir manyakmışım gibi davranıyorsunuz amına koyayım
            sizin sınavınız ben miyim
            ben kabullenemiyor olamaz mıyım
            ben affetmenin ne demek olduğunu bilmiyor olamaz mıyım
            öğretin o zaman 
            öyle kızmakla etmekle 
            neyse ne
Reply

jocelenes

@ jocelenes  julian: keşke gelip benimle tartışsaydın
            istersen gelip dövseydin
            umrumda olmazdı yanlış anlaman
            ama direkt vincent'a gittin
            jamesdean: oğlum sen beni
            azıcık bile mi almadın içeri
            julian: dean
            ne demek o
            jamesdean: sen hep derdin zaten
            çok duygusalsın belli değil ne zaman dalgalanacağın diye
            tamam ben
            çok duygusalım belki
            ama insan hiç
            aramaz mı
            hissetmez mi yokluğunu
            hiç mi julian
            insan bu kadar mı
            önceden hazırlar cenaze merasimini
Reply

jocelenes

sit down beside me and stay awhile
          till the night runs away, till the morning rises and we part away
          till the end of our days

jocelenes

@ jocelenes  bu gece bi rüya görme hakkım olsaydı bütün senaryoların arasından sarışın, uzun siyah kabanlı julian'ın kucağında kırmızı yılbaşı çiçekleri ve küçük adam kurabiyeleriyle vin'in kapısını çaldığı, buzdolabı ışığında bu şarkıyla dans ettikleri rüyayı tercih ederdim 
Reply

jocelenes

i have to believe in a world outside my own mind. i have to believe that my actions still have meaning, even if i can't remember them. i have to believe that when my eyes are closed, the world's still there. do i believe the world's still there?
          
          is it still out there?
          
          we all need mirrors to remind ourselves who we are. i'm no different.

jocelenes

and i remember at the end, he said, 'one day, when it's time for him to go, he'll go. you won't be able to help it. prepare yourself, it'll be hard. but it won't be the end of your life.' he meant himself. now... now i know he meant himself.

jocelenes

do you believe in love at first sight? nah, i beth you don't, you're probably too sensible for that. or have you ever, like, seen somebody, and you knew that, if only that person really knew you they would of course dump the perfect model that they were with, and realize that you were the one that they wanted to, just, grow old with? have you ever fallen in love with someone you haven't even talked to? have you ever been so alone you spend the night confusing a man in a coma?

jocelenes

ölüm-habercisi, lidia vargas'ı aramamıştı çünkü bugün ölmeyecekti. ama ölecek olsaydı, kendisine öleceğini söylemeyen en yakın arkadaşının aksine tüm sevdiklerine söylerdi.
          lidia durumu anlamıştı. ipuçları önüne serilmişti ve hepsini birleştirmişti: mateo'nun aşırı erken gelmesi; harika bir anne olmasıyla ilgili kibar fakat durduk yere söylediği sözler; mutfak tezgahında içinde dört yüz dolar olan zarf; numarasını engellemesi, ki bunu mateo'ya kendisi öğretmişti.
          
          mateo'nun sayfasına girdi, ki o on dokuz ortak arkadaşının olduğu bomboş bir sayfaydı. "günaydın new york" hayran sayfasından, brooklyn'deki iki tane günbatımı fotoğrafı; nasa'nın, uzay seslerini dinlemenizi sağlayan bir araçla ilgili makale ve istediği üniversiteye kabul edildiğine dair yeterince ilgi görmemiş aylar önceki durum güncellemeleri vardı. mateo kendisiyle ilgili şeyleri paylaşmakta hiçbir zaman iyi olmamıştı ama fotoğrafınıza yorum yapacağına ve durumunuzu beğeneceğine güvenebilirdiniz. sizin için önemliyse onun için de önemliydi.
          
          lidia, mateo'nun tek başına dışarıda olmasından nefret ediyordu.
          
          2000'lerin başında, insanların öleceklerine dair uyarı almadığı zamanlarda değillerdi. ölüm-habercisi, gidicileri ve sevdiklerini hazırlamak için vardı; gidicilerin sevdiklerine sırt çevirmeleri için değil.
          
          mateo'nun fotoğraflarında gezinip son yüklemelerine baktı: şu an oturduğu koltukta penny'yle birlikte uyurken; hayvanat bahçesinde ikisinin de yılanların kaçmasından korktuğu sürungen bölümünde penny'yi kucağında taşırken; babasıyla lidia'nın mutfağında, babası onlara pegao yapmayı öğretirken; penny'nin ilk doğum günü partisi için flama asarken; lidia ve penny'yle birlikte büyükannesinin arabasının arka koltuğunda oturup gülümserken; mezuniyet cübbesi ve kepiyle ona çiçek ve balon almış lidia'ya sarılırken. lidia fotoğrafları kapadı. hâlâ dışarıda bir yerde, hayatta olduğunu bilirken anılara dönmek acı vericiydi.
          
          

jocelenes

@ jocelenes  yarın bu saatlerde lidia en yakın arkadaşının ölmesiyle ilgili durum güncellemesi yazacaktı. insanlar ona ulaşacak, başsağlığı dileyeceklerdi. tıpkı christian öldüğünde yaptıkları gibi. herkes mateo'yu okuldan ya da öğle yemeğinden hatırladıktan sonra onun sayfasına girip yorumlar yazacaklardı. huzur içinde uyumasını dileyeceklerdi. ölmek için ne kadar genç olduğunu söyleyeceklerdi. yaşarken onunla konuşmaya zaman ayırmış olmayı dileyeceklerdi.
            
            lidia, mateo'nun son gününü nasıl geçirdiğini hiç bilemeyecekti ama en yakın arkadaşının aradığını bulmasını diliyordu.
Reply