katilasklepios
Gezgin, iç dünyasında sisle kaplı bir ormanda yürür gibiydi; yol bazen beliriyor, umut gibi uzanıyor, fakat hemen ardından karanlığa gömülüyordu. “Kalbine bir yol gidiyor, gidiyor gitmesine ama bu yolda hiç bariyer olmuyordu.” Bariyersiz yollar, onu korumak yerine savuruyor, her adımda biraz daha çıplak bırakıyordu. İçindeki yankı, terk edilmiş bir evde çürüyen tahtaların titrek gıcırtısı gibi soğuktu; kendi iç sesinden bile ürker hale gelmişti. “Yalnızlık onu ana kucağı gibi sardı, hain kucağında gibi korkuttu, ölüm eşiğinde gibi daralttı.” Böyle bir yalnızlık, hem sığınak hem tehdit gibiydi; sıcaklığıyla uyuşturuyor, karanlığıyla boğuyordu. İnsanların kalabalığına karıştığında bile boşluk büyüyordu; çünkü “İnsanlar içinde insansız kalır.” Ne kadar insan sesi işitse de hiçbiri kalbinin karanlık odalarına ulaşamıyor, onunla gerçek bir temas kuramıyordu. Başkalarının ışığına yaklaştıkça kendi gölgesi uzuyor, güneş sanki hep bir adım ötede kaçıyordu. O da zamanla içinde en sert gerçeği mırıldanır oldu: “Varken yoksun, yokken ne olsun?”
katilasklepios
Ama bir gün sisin arasından geçen hafif bir rüzgâr, Gezgin’in bugüne kadar hiç bakmadığı bir gerçeği önüne bıraktı: O, sevgiyi bulamadığı için değil, aslında aşktan ustalıkla kaçtığı için böyle savruluyordu. Aşk, kapısını çaldığında o her seferinde geri adım atmış, yaklaşan sıcaklığı keskin bir tehlike gibi görmüştü. Yakınlık ona özgürlük kaybı, samimiyetse yara ihtimali gibi görünüyordu; bu yüzden kendini soğuğa teslim etmek daha güvenli gelmişti. Aşkın gölgesinden koşarak kaçarken, içindeki koru da kendi elleriyle küle gömmüştü. Fakat rüzgâr o küle hafifçe dokunduğunda, solgun bir kıvılcım yeniden göründü. O an anladı ki asıl yolculuk, aşka varmak değil; ondan kaçmayı bırakıp kendi kalbinin kapısını ilk kez aralamayı göze almaktı. Böylece, yıllardır omzunda taşıdığı o soğuk unvan bile çatlamaya başladı; çünkü en büyük kaçış, artık yavaşça bir dönüşe dönüşüyordu. Ve o dönüş, içinden yükselen hafif ama derin bir çağrı gibiydi; yıllardır kapalı duran kalbinin kapısı az da olsa aralandı. Titrek bir ses ona fısıldadı: “Kaçtığın şey seni yaralamak için değil… seni yaşatmak içindi.” Gezgin, belki de ilk kez, kalbinin yeniden ısınabileceğine inandı.
•
Reply