Bir insan sadece bedenen mi ölüyordu gerçekte ? Ruhen parçalanmış , yaşama tutunabileceği hiçbir şeyi olmayan insana yaşıyor denebilir miydi ?
Ölüm neden kötü bir şey olarak anılıyordu peki ? Madem bu dünya yalan madem bu dünya sahte , madem bir sınav ; o zaman neden bu dünyadan kurtulanlar göz yaşlarıyla uğurlanıyordu ?
Gözlerinden yaş damlayan her insan giden için mi ağlıyordu cidden ? Ya da " onsuz naparim " düşüncesiyle kendine mi üzülüyordu aslında ?
Ölüm ; edebî sonsuzluğa kucak açmış insana mı zordu yoksa bu insanın geride bıraktıklarına mı ?
Hani derler ya " Gidene mi zor kalana mı ? " Kalana zor kalana çok zor .
Gidenin bazen kendi tercihidir bazen de hiçbir şey onu yetkisi altında gerçekleşmez , çaresizdir .
Ya kalan ? Her iki seçenekte de her türlü madur olan geride bırakılan değil midir ?
Ben hangi sınıftanım sahiden ? Bir zamana göre bırakılan olurken bir zamana göre de bırakan olan ben , hangisinde daha çok acı çektim ?