kayiptanricae

Sení aklıma düşüren, yerçekimi değil yalancı yıldızlar... Öyle uzaksın ki, üflesem soğuyacaksın
          	Sarılsam okyanus... 
          	Bir aşka yetecek kadar acılarımız ve kafiyeleriniz var... İşte hepsi bu kadar...

kayiptanricae

Bu da ne? Canım sevgilimin avucunda bir şişe! 
          Demek ki, zehirden sevgilinin bu vakitsiz ölümü. 
          Cimri! Hepsini içmiş; bir damla bile bırakmadın demek kavuşabilmem için sana? 
          Öyleyse dudaklarından öperim, Orada bir parça zehir kalmıştır belki; Bir zamanlar hayat veren dudakların bu kez son versin hayatıma.

kayiptanricae

Konuşuyor. Ey parlak Melek, konuş yine! Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye; Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde, Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi. Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında, Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla, Öylece bakıyorum ben sana.

kayiptanricae

beni güzel hatırla!
          bunlar son satırlar.
          farz et ki bir rüzgardım, esip geçtim hayatından.
          ya da bir yağmur, sel oldum sokağında.
          sonra toprak çekti suyu, kaybolup gittim.
          belki de bir rüyaydım senin için, uyandın ve ben bittim.
          beni güzel hatırla!
          çünkü sevdim seni, her şeyini...
          sana sırdaş oldum, dost oldum, koynumda ağladın...
          yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini.
          beni üzdün, kınamadım.
          alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım.
          beni güzel hatırla!
          sayfalarca mektup bıraktım sana.
          şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
          sakladım günahını sevabını içimde.
          sessizce gittim.
          senden öncekiler gibi sen de anlamadın.
          beni güzel hatırla!
          sana unutulmaz geceler bıraktım,
          sana en yorgun sabahlar, gülüşümü, gözlerimi sonra sesimi bıraktım.
          en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka.
          söylenmemiş "merhaba" lar sakladım her köşeye,
          vedalar bıraktım duraklarda.
          ne ararsan bir sevdanın içinde fazlasıyla bıraktım ardımda.
          beni güzel hatırla!
          dizlerimde uyuduğunu düşün, saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı düşün. mutlu olduğun anları getir gözünün önüne. birazdan kapıdan içeri gireceğimi düşün.  şaşırtmayı severim biliyorsun.  bu da sana son sürprizim olsun.  şimdi seninle yaşanan güzel günleri ateşe veriyorum.
          beni güzel hatırla, gidiyorum...

kayiptanricae

Gösteremediğim yaşların,
          Duyuramadığım çığlıkların,
           Hissettiremediğim aşkın, 
          Arkasından sesleniyorum.
          
          Öpemediğim dudaklarının, 
          Bakamadığım gözlerinin, 
          Tutamadığım ellerinin, 
          Hasretinden sesleniyorum.
          
          Geçmeyen acımın,
          Dinmeyen nefretimin,
          Umursamadığın kalbimin,
          Sana muhtaçlığından sesleniyorum.
          
          Seni evren kadar seviyorum,
          Sevdiğim kadar nefret ediyorum.
          

kayiptanricae

Can kırıklarım paramparça oluyor günden güne. Kelimelerim cümlede yerini şaşıyor her gün, gün sonu-başı, günden güne. Ben elenecek bir hâldeyim. Akvaryumları dolduracak kadar gözyaşı akıttım içime; toprağı doyuracak kadar birikti, gökten yağacak kadar birikti ve ben boğuluyorum günden güne. Nefesim genzimi yakıyor. Sızılar. Sızılar konukluyor her an. Damağımdan dilimin altına kadar ağrıyorum. Parmak uçlarımdan kırık saç uçlarıma kadar titriyorum. Hâlsizim. Can ağrılarımı kovamayacak kadar hâlsizim. Sonbaharda yıpranıp yere düşen yaprağım. Kışın karın altında ezilip kuru ağaç dallarımı göremeyen kurumuş yaprağım ben. Annemin rahminden neden koptum ki demeden edemediğim bir dönemdeyim. Parçalarımı toplayamayacak raddedeyim. Çabalamayı bırakmış hâldeyim. Gözlerimi kapamış, zihnime kapanmış kapıları kilitlemiş haldeyim. Dilimi kesmiş, dudaklarımı birbirine kenetleyip dikmiş gibiyim. Yazılan amaçları silip sonucuma çizgi çekmiş gibiyim. Bir hiçmiş gibiyim. Görünmezmişim gibi, dilsizmişim gibi, yok gibi.
          
          Sessizlikte boğulurken yüzemem.
          
          Çabaladığımı inkar edemezsin, çırpındıkça boğulduğumu izleyen senken.

kayiptanricae

Bir gün bir oğlan, merak etti. 
          Göktekiler de sabahlıklarıyla gezerler miydi?
          Onlar da bizim gibi uykuya dalıp, hayaller kurar mıydı? Masallarda hep göktekiler cezalandırılınca yeryüzüne indirilirlerdi, dünya onlara göre bu denli mi tiksinçti? Eğer tiksinçse, neden bizi hep izlerlerdi? Orada yaşasaydı, o da onlar kadar mutlu olabilir miydi? 
          
          Bir gün bir oğlan, merak etti. "Yeryüzündekile hep günâhkar derlerdi, onlar hiç günah işlemez miydi?"
          
          Oturdu suyun aktığı bir duvara, kumu aldı avuçlarına. Düşündü, düşündü. Soru işaretleri arttı, kum taneleri de arttı. "Şimdi" dedi, şimdi bu kum gökten mi geldi? "
          
          Açtı gözlerini, baktı ki değil evinin önünde. 
          Karşısındaydı yüzü seçilmeyen bir adam, bedeni de bağlıydı iplerle. 
          
          Hayal ettiği gibi değildi hayal dünyasında yaşamak. 
          Aklına gelmemişti ki sadece pembe rüyaların düşlendiğini hatırlamak. 
          
          Bedeni tavana asılı, güzel yüzlü çocuk.
          Göğsü göğe açılmış, kalbinde temiz ışığı taşıyan çocuk. 
          Kaçtı şeytandan, kendi kara gölgesinden. 
          Koştu, koştu. 
          Güzel yüzlü çocuk, ışığa koştu. 
          Kovaladı şeytan onu, en son seferde kaçamadı.
          Kalktı perde adamın yüzünden. 
          O beklediği gibi değildi. 
          Kızıl, çirkin, kuyruklu, boynuzlu, tıknaz bir günah torbası değildi. 
          Aksine Tanrı'nın yegâne parçasıydı, 
          tabloların en güzeli. 
          Biricik isyankâr.
          

mehemmedlivefa

@kayiptanricae  Gerçeği ve düşüncemi söylediğim için mi teşekkür ediyorsunn?? Rica ederim ne demek..
Reply

kayiptanricae

Şeytan kaçtı odaların en karanlığına.
            Çocuk onu aradı bağıra çağıra.
            En sonunda vardı saklandığı odanın kapısına. 
            
            "Hem benden sensin kaçan,
            hem de beni kovalayan.
            Güzel yüzlü çocuk, farkında değilsin. 
            Benden kaçarken, karanlık ruhuna koştuğunun. 
            Ve bilmelisin ki yolun sağında karanlık ruhunla ben, solunda yalnızca ben seni karşılarım. 
            Tanrı ve melekler geride, çok geride kaldı.
            Kapının başında ardına aldın onları. 
            Çoktan koşmaya başladın,
            pak ruhunu molozların altında bıraktın.
            Gördün ya şimdi kaç karışmış gök,
            Ellerindeki kumu havaya dök.
            Sanma göklerde her iş kolaydır,
            Aradığın mutluluk ne yerde ne semâdadır
            Asıl mutlu olduğun yer sadece hayal dünyândır."
            
            Çocuk bıraktı kumu avuçlarından,
            Şimdi günahkârı gördüğü yerde oturuyordu çoktan.
            Gitmişti karanlıklardaki adam. 
            
Reply