Birini "çok" sevmemem gerektiğini anlıyorum bu aralar. Etrafımda kim "çok" sevse, hepsi "çok" mutsuz. Hayır düşündüğün gibi değil, kaybetmedim hislerimi. Hissizleşmedim, akıllandım sadece.. Zaten öyle bir insan oldum ki, üzülme tehditini gördüğüm anda kaçıyorum tehdit gördüğüm insanın hayatından, başka birinin hayatına giresim geliyor hemen. Duvarlarım var önümde. Bu da ne kadar doğru bilmiyorum ama.. Bi de bu aralar düşününce, hayatıma girip beni üzen, ağlatan, ne biliyim işte uykusuz geceler yaşatan, bana acıklı şarkılar dinleten, "içimde bi sıkıntı var" gibi cümlelerimin baş kahramanı olan her insanın yanına gidip teşekkür edesim geliyor. Niye biliyor musun? Üzülmeden akıllanamıyoruz biz. "Çok" kırılmadan, kalkmıyor gözümüzün önündeki o perde. Sende hala üzülüyorsan, bir şeyleri göremiyorsun demektir. Hala gözünde perdeler var demektir.. Bence tabii. Mesela şu an, bunu okuyan SEN, gelip bana hayatında yaşadığın en büyük derdi anlatsan; "ne güzel akıllanıyorsun işte, görmüyor musun öğrenmen gerekeni?" derim. Böyle bakıyorum ben hayata, insan suçlamayı sevmiyorum artık. Senelerce suçladım. Elde var koca bir 0! Sende suçlama.. Bırak hayatın öğrettikleri sana ders olsun.. Bırak kötü insanlar da girsin hayatına, bencil insanlar da, kalpsiz insanlar da.. Öyle güzel şeyler öğretecekler ki sana, yarın teşekkür edeceksin onlara..