koenyak

bir zamanlar konuşamayan ama dünyadaki her şarkının bulunduğu bir müzik kutusuna sahip olan bir çocuk varmış. bir gün hayatı boyunca tek bir melodi duymamış bir kızla tanışır ve ona en sevdiği şarkıyı çalmaya karar verir. müzik gökyüzünü doldururken ve şarkı sözlerinin şiiri onu daha önce hiç hissetmediği bir şekilde hareket ettirirken yüzünün merakla aydınlanmasını izledi.
          	her gün onun şarkılarını onun için çalardı ve o sessizce onun yanında otururdu - onunla sadece şarkı yoluyla konuşabileceğini hiç umursamıyordu. onun için çaldığı her şeyi severdi ama içlerinde en çok hüzünlü şarkıları severdi. bu yüzden onları daha fazla çalmaya başladı, sonunda duyduğu tek şey hüzünlü şarkılardı.
          	bir gün, son gülümsemesinden bu yana çok uzun zaman geçtiğini fark etti. nedenini sorduğunda, iki elini de ellerinin arasına aldı ve sıcak bir şekilde öptü. ona müzik ve şiir armağanı için teşekkür etti ama her şeyden önce üzüntüsünü gösterdiği için, çünkü bunların hiçbirini ondan önce bilmiyordu. ama artık gitmesinin, ona mutluluğun ne olduğunu gösterebilecek birini bulmasının zamanı gelmişti.
          	tanıştığımız gece çalan şarkıyı hatırlıyor musun? hayır, ama sen gittiğinden beri duyduğum her şarkıyı hatırlıyorum.

ruhumserfseri

içimde kapanmayan bir boşluk,
          sebebini bilmediğim acılar, 
          uyuyamadığım geceler var,
          içimdeki boşluk beni yavaşça sarıyor.
          karanlık gecelerim, aydınlanmayan sabahlarım var, içimdeki karamsarlık, sabahlarımı karartıyor.
          sebebini bilmediğim bir yalnızlık,
          sebebini bilmediğim kötümserlik var.
          zaman geçtikçe, sanki her şey siliniyor,
          bir kaybolmuşluk, 
          bir boşluk hissi daha derinleşiyor.
          ne umut kaldı, ne de sevda, 
          beni terk eden her şey, içimde bir yara.
          yalnızlığım beni büyütüyor,
          her adımda biraz daha soluyorum.
          bir şeyler kayboluyor,
          bir şeyler tükeniyor,
          içimdeki boşluk,
          her geçen gün büyüyor.
          düşlerimde seni arıyorum,
          ama her defasında daha da uzaklaşıyorsun.
          bir zamanlar bana ait olan o dünya,
          şimdi sadece bir hatıra, bir yansıma.

koenyak

bir zamanlar konuşamayan ama dünyadaki her şarkının bulunduğu bir müzik kutusuna sahip olan bir çocuk varmış. bir gün hayatı boyunca tek bir melodi duymamış bir kızla tanışır ve ona en sevdiği şarkıyı çalmaya karar verir. müzik gökyüzünü doldururken ve şarkı sözlerinin şiiri onu daha önce hiç hissetmediği bir şekilde hareket ettirirken yüzünün merakla aydınlanmasını izledi.
          her gün onun şarkılarını onun için çalardı ve o sessizce onun yanında otururdu - onunla sadece şarkı yoluyla konuşabileceğini hiç umursamıyordu. onun için çaldığı her şeyi severdi ama içlerinde en çok hüzünlü şarkıları severdi. bu yüzden onları daha fazla çalmaya başladı, sonunda duyduğu tek şey hüzünlü şarkılardı.
          bir gün, son gülümsemesinden bu yana çok uzun zaman geçtiğini fark etti. nedenini sorduğunda, iki elini de ellerinin arasına aldı ve sıcak bir şekilde öptü. ona müzik ve şiir armağanı için teşekkür etti ama her şeyden önce üzüntüsünü gösterdiği için, çünkü bunların hiçbirini ondan önce bilmiyordu. ama artık gitmesinin, ona mutluluğun ne olduğunu gösterebilecek birini bulmasının zamanı gelmişti.
          tanıştığımız gece çalan şarkıyı hatırlıyor musun? hayır, ama sen gittiğinden beri duyduğum her şarkıyı hatırlıyorum.

koenyak

saat 1 oluyor. ben balkonda, şu soğukta oturmuş etrafı izliyorum. küllükte kaç sigara var, ellerim ısınsın diye ne zamandan beri cebimde bilmiyorum. sâhi, ben kaç saattir buradayım? hava kararmadan çıkmıştım, şimdi saat 1. insan düşüncelere dalarken zaman kavramını unutuyormuş, öyle derler. kaç şarkı çaldı bilmiyorum dedemden kalma radyodan. ama bir şarkının sözü kulaklarımdan gitmiyor. 

koenyak

'seni kimler aldı, kimler öpüyor seni?
            dudağında, dilinde, ellerin izi var...'
Reply

koenyak

bir mürekkep lekesi durmadan büyüyor defterin üzerinde ve yazıyor bütün bunları. kurmacanın bile belirgin bir dizgeye kavuşamadığı yerlerde yazmak giderek bir sayıklamaya dönüşüyor. İnsandan, yaşamdan bağımsız gibi duran bir şey. nesnelerden tüten buğu yazıyor bunları, oluklardan akan gökyüzü.
          peki sen, durup durup denize bakan çocuk, daha ne arıyorsun? yazılacak her şey senden önce yazıldı, söylenecek her şey söylendi çoktan. artık her şeyin bir adı var şu dünyada. ölümün bile bir adı var. topuklarından, attıkları her adımda kan sizan adamlar geçti bu yollardan. peki sen çocuk? dünya hiç bir zaman gökyüzüne yansımayacak, artık hiç değilse bunu biliyorsun. sesler gitmiş, bir tek yankıları kalmış geride. bedeni olmayan seslerin çığlığa dönüşmeyi kurduğu yerlerde sen şarkı söylemek için bekliyorsun. çocuk, yanılıyorsun.

koenyak

tüm kalbim bir şehir, şehrin tüm ışıkları bir bıçak ve saplanıyor ruhumu teslim eden uçsuz bucaksız gökyüzüne. yıldızlar, gezegenler ve seyretmeye değer her şey silikleşiyor. karanlık.. karanlık bir perde gibi indiğinde bu şehre, tüm ışıklar yanıyor ve gökyüzündeki her bir güzellik kayboluyor sessizce. ruhum.. ruhumu sarıp sarmalayan tüm güzellik gitti mi gece olunca? hayır. ışıklar söndüğünde tekrar göreceğim yıldızları, gezegenleri ve seyretmeye değer her şeyi. yine örtecek kalbimi ruhumun eşsiz güzelliği. ışıklar.. ışıkları söndürmem gerek.

ruhumserfseri

elindeki makasla aynanın karşısına geçti kadın. bileklerine baktı. sahi nasıl kesiyordu insanlar bileklerini? o hiç acıya dayanamazdı. bu yüzden acımayan zerrelerini bedeninden kesip atmak istedi. saçlarına baktı. uzamıyorlar diye üzüldüğü saçları, omzunu geçmişti çoktan. saçlar çok anı saklardı. anılarını kesse bedenindeki yükten kurtulmuş gibi olacak mıydı? bir tutam saçını makasın uçları arasına aldı. yansımasıyla göz göze geldi. 'anıların suçu yoktu ki.' diye düşündü. sol gözünden bi' damla yaş avcısından kaçar gibi hızla düşüverdi. makas ellerinin arasından kaydı. yere çarptığında çıkan sesle irkildi, kendine geldi. duvarın köşesine sinip karanlığın bedenini sarmasını, saklamasını bekledi.

ruhumserfseri

kanlı memleketime, en engebeli coğrafyalara ve göğsümü delik deşik eden o sınırlara rağmen, şu kuytu sokakların duvar diplerine sinmiş yaşlar ve islere. avuç içleri hep terli, hep nasırlı, hep sızlayan insanlar arasından, şehir sisliyken, evimin ve ellerimin çatlakları artıyorken üstelik.

ruhumserfseri

sonra sen geldin. mevsimlerin dörtten fazla olduğunu öğrendim. günleri saymayı öğrendim, ellerini tutmak için. şarkılara takılı kalmayı, insanlara dikkat etmeyip, ilk önce seni, sonra seni, en son olarakta yine seni düşünmeyi öğrendim.
          
          bakışlarının fotoğrafını çekmeyi, sonra o fotoğrafı içime asmayı öğrendim. sonra sen geldin. gelmenin bir insan için ne demek olduğunu da öğrendim. sonra seni düşünerek yazdığım yazılarımda, benimle konuştuğunu duydum. bir şehrin bir insan tarafından ne kadar güzelleşebileceğini senin yanında öğrendim. şu an yanımda değilsin ama, seni beklemenin heyecan verici olduğunu hissettim. ondan sonra dünyanın yarısının, yanaklarına sığdığını gördüm sen gülünce. masada unuttuğun bir hırkayı ne kadar önemsediğimi hatırlar oldum, sana sarıldım diye. onun üstünde kokun olduğunu hatırlayınca, senin için dünyanın en hızlı adımlarını attığımı da öğrendim.
          
          seni ne kadar sevdiğimi.
          
          sonra sen geldin işte. geçmişte yaşadığım herşeyi unutmak istediğimi fark ettim. sırf kalbim gibi aklımda sadece sen ol diye. ellerimin ilk defa terleyişini öğrendim, ellerini sımsıkı tuttuğumda yanında. hatta ve hatta baktığın bir insanı özlemenin ne demek olduğunu seninle öğrendim. sonra sen geldin işte. yaşanılası en güzel duyguların seninle var olduğunu öğrendim...

ruhumserfseri

Ben ona, sıkıntılı güz günleri içinde Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim Kırmak istememiştim duygu filizlerini. Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu Rüzgârımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine İncinmesin diye tek, acıyı bile tersyüz eden İncelikli bir gülümsemeyle yüzümde.
          
          Ben ona, gittikçe soğuyan zamanlarda Sıcacık bir sığınak olayım demiştim İnsanlar içinde üşüdükçe güvenle gelebileceği Kuşların kanatları neden vardır? Bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince? Bulutlar gökyüzünün yükü müdür süsü müdür? Tutsağı mıdır rüzgârın, sevgilisi midir? Konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince Yanıtı olmayan sularda boğmak istememiştim.

ruhumserfseri

Ben ona, sabah olamasam da
            Dingin bir ikindiüstü olayım istemişimdir
            O her şeyin usul usul durulduğu saatlerde Gelsin, yüzünde uçuk bir gülümsemeyle Yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına
            Serip üstüne yapraklarımın ağırlıksız yorganını
            Dinlendireyim istemiştim, gölgemin serinliğinde
            Üşütmek istememiştim.
            Ben ona, sevgi bir büyük deniz
            Ömür bir köpüktür demiştim dalgaların ucunda
            Uçuşan kırılan dağılan çoğalan;
            Mavi resimler çizerek nemli bir sesle
            Kentin, yürüyüşüyle güzelleşen yollarına
            Ne köpüksüz deniz, ne denizsiz köpük olur Ve kimse bilemez demiştim hangi kıyılara vuracağın
            Alıp o ak köpüğü avuçlarıma, zamansız Öldürmek istememiştim, çarparak yüreğimin kayalarına
            Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında
            Gecikmiş, ince, güzel ve uzak
            Biraz da kendime istemiştim sevgi adına.
Reply