Kadınım diyordu, içi ona baktıkça akıyordu. Bir insanın içi akar mıydı? Ondan önce katrandı içi, ziftti, pisti lâkin onun yüzünü gördükten sonra karanlığına doğan bir ışık, akan pis sularını berraklaştırdı. İçinde açan çiçeklere anlam veremezken korkuyordu. Güz, sarı ve zift yapraklarının yeşermesinden korkuyordu. Ona alışmaktan ve değişmekten korkuyordu. Ellerinin altındaki kadın için birçok şey feda edebilirdi. Bir gülüşü için bütün yapraklarından olur, bir bakışı için bütün dallarından vazgeçebilirdi. Havlet'in baharına yerleşip sessizliğine ölebilirdi, huzuruna yitebilirdi. Havlet için atan kalbini bırakır, göğüsünden çıkarır eline verebilirdi. Bu neydi? Bu hisleri onu delirtecek türdendi. Canı ona fazlaydı. Akan kanı yersizdi, istemiyordu. Canını ona verseydi de ömrü uzun olsaydı ya. Ondan daha uzun ömrü, daha güzel yaşamı olsaydı. Ah kadınım, diye haykırıyordu içi. Ah güzel Havlet'im... Sana ömrüm, nefesim, zamanım, kalbim feda olsun. Öldür beni bir bakışınla, göm beni bir nefesinle, bitir be kadın, bitir ki sana benden başkasının baktığına şahit olmasın bu ela gözler, içim içimi yiyor. Tükeniyordu adam, bir kadın için tükeniyordu.
Ara 16, 2020