Turuncu Balığı Öldürmek
Bir orman yangını tam göğsümün orta yerinde. Sönsün diye yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum... Yazdıkça rüzgar yön değiştiriyor, alevler tüm bedenime sıçrıyor. Sönmüyor.
Havaya karıştı, bulutlara anlattı gerçekleri. Sonra yağmurlar yağdı, yine sönmedi yangınım.
Yangınım da ağladı. Bulutlar sarılmak istedi, soğutmak göğsümü. Gücü yetmedi gökyüzünün.
Gönlün gücü yetmediği yerde gökyüzü hükümsüzdü.
Önce öptüğü dudaklarım,
Sonra; başını koyup uyuduğu dizlerim kül oldu. Konuşamam artık, yürüyemem, koşamam.
Sizin için her şey hep kolay oldu. Yok ben susup oturamam.
Konuşmaya çalıştıkça bir damla akmak için inat edip durdu göz pınarımda, dedim:
"Kurumuş kalmış koskaca kuyuyu sen mi ıslatacaksın, boş ver."
Dedi ki: "Yapamam."
Turuncu bir balık düştü, yok olan avucumdan.
Kurumuş kuyulardan çıkarıp açık denizlere salacaktık onu hâlbuki. Bir şişeye ikimizi koyup dilek tutacaktık sonra, bir deniz fenerinde yalnız başına oturan tonton bir amcaya gitsin diye.
Balık öldü şimdi ama boş ver. Onu masallarda yaşatamam.
-mış'lı -muş'lu bir yalana çeviremem yaşadıklarımı, hissettiklerimi. Yutkunup, uyuyamam. Korkup kaçamam bağladığınız kazıklardan. İçkilerinizi hazırlayın, izleyin şimdi yanışımı. Koparın tek tek, yiyin tüm parçalarımı. Benden geriye tek bir iz bırakmayın. İnanmayın varlığıma, hiçbir zaman var olmamışım gibi yaşayın. Bitirin beni. Bitsin.
Merve Özdolap