Bir yerlerde filizlenen bir isyanın ilk marşı, depremi başlatacak fay hattının çakmağı veya ne bileyim, volkanik bir patlamada ilk fışkıran lavın bir damlası olmak istiyorum. Bir şeyleri bitirip bir şeyleri başlatmak, kendi özümde kaybolmak ama her şeye temas etmek, korkmamak istiyorum. Oysa ayaklarım yanıyor, nefesim kesiliyor ve kaygılardan örülmüş bir emniyet kemeri belimi sıkıyor. Hareketsiz kalıyorum. Sığınmak istediğim bir liman yok, varmak istediğim bir durak da. Savrulup gitmek için tüm şartlar uygun. Hadi bekliyorum. Ses yok, tek bir kıpırtı yok, durağan ve boş. Boşlukta yankılanan derin bir sessizlik var sadece ve hiçbir şey adlı örtünün tam ortasında oturuyorum. Yorgun ama mutluyum. Tam o anda tanıdık bir ayak sesi ve ezbere bildiğim bir yüz geliyor, her şey geriye sarıyor ve alt üst oluyor.
İnsana en büyük zararı en yakındakiler veriyor. İçten gelen bir gülümseyişi tek yumrukla yüzünün ortasına gömüyorlar. Nereye kaçacağımı bilmiyorum. Bu sefer gerçekten bilmiyorum. Çünkü çok denedim. En sonunda, yalnızca kokusu tanıdık olan bir yabancının omzunda sonsuza kadar kaybolmak istedim; olmadı. Umutla başladığım her şey celladım olmaya adaydı ve ben bu tragedyanın hayranıydım. Ama birine "Lütfen, kırmayın göğsümün etrafındaki hassas camı!" diye yalvarırken bulmak istemiyorum kendimi. Zira asla yalvaramam. Cam parçalarını sıcak göğsümden tek tek toplamayı göze alırım ama yalvaramam. Çünkü mevsimler değişirken uzay boşluğunda duran ama dünyanın göğünde parlamayan bir yıldızım ben. Büyük ama yalnız, parlak ama görünmez.
- Magrathea
- JoinedMay 19, 2015
Sign up to join the largest storytelling community
or