Etrafındaki bütün insanları birer birer kaybetmiş,hiç kimseye güvenmeyen,hissiz,hayatı yalanlarla yanlışlarla dolu olan bir kızdım ben. Kendi karanlığımda boğuluyordum adeta....Bağırıyordum,çağırıyordum. Ama hiç kimse duymuyordu beni.Ya da duymak istemiyordu.İnsanlardan nefret eden,onların mutluluğunu bozmak isteyen, hiç kimseye acımayan birine kim yardım etmek ister ki?Ayrıca neden çırpınıyordum?Benim istediğim de bu değil miydi zaten?Hiç kimse fark etmeden, yavaşça,acı çekerek ölmek...Sevinmem gerekirken neden ağlıyordum?Hem de yıllar sonra ilk defa...İşte insanlardan nefret etmem için bir sebeb daha.Elimizdekilerin değerini kaybettikten sonra anlıyoruz. Ve sonra bir mucize olmasını bekliyoruz.Tıpkı benim gibi. Mucizelere inanmayan ben tam da ölüm beni yanına çağırıyorken bir mucize olmasını bekliyordum. Sanırım mucizeden kastım umutdu...Umut da bir mucize değil midir sonuçta?Umudunu kaybetmiş bir insanın kaybedicek neyi kalır ki?Tam da umudumu kaybettiğimi düşünüyorken karanlığın içinde küçücük bir ışık belirdi. Yavaş yavaş bütün karanlığı içine alan bu ışık,gittikçe aydınlığa dönüşüyordu. Bu ışık aşktı...Karanlık olansa nefret. Nefret bütün duygularımı içine çekiyorken aşk buna engel oluyordu.Çünkü aşk demek umut demekti. Ve benim umudum da sendin...
- Ölmüş Umutlar Mezarlığı
- JoinedJuly 24, 2014
Sign up to join the largest storytelling community
or