dün akşamdan kalma yetmişlik bir rakı. masada duruyor. dünden kalma her şey. şişe dolu. neyse. ev boş. tekim. sabah beş civarı falan. birkaç saat içerisinde de hayatımı değiştirecek bir karar almam gerek. içmek ne kadar doğru orası muamma. ayık kafayla da çekilecek türden bir mevzu değil hani. neyse. doldurdum. pakette de üç dal sigara kalmış. daha saat sabahın beşi. derdimi sikeyim. üç dal sigaranın hesabını yapıyorum. kafayı yememek elde değil. içimdeki bitmek bilmeyen kavgayı bastırma telaşı benimki de işte. neyse. kapı çaldı. masadan kalkıp kalkmamak arasında gidip geliyorum. hani bu saatte kapıma dayanacak bir aşığım da yok yani. ailem en olası ihtimal bile değilken kalkmak zor geldi. zaten gelen de kimdiyse iki kez çaldı. gitti. neyse. zaman kısıtlı. bir sonuca varmam gerekiyor. şişeyi yarıladım. telefon çalıyor. arayan deniz. açtım. kararını verdin mi diye soruyor. ha ağladı ha ağlayacak. sesinden belli. yok dedim. kapattı. tek dal kalan sigarayı da bunun üstüne yaktım zaten. hayatım hesapsız kitapsız verdiğim kararlara bağlıydı hep. bir karar vereceksem önce ateşe en sevdiğimi atardım. sonra onunla yanardım. bu kez öyle olmadı. bu kez tüm sevdiklerim uğruna o ateşe ben kendimi attım. kendimi, kendi ellerimle yaktım.
dün akşamdan kalma yetmişlik bir rakı. masada duruyor. dünden kalma her şey. şişe dolu. neyse. ev boş. tekim. sabah beş civarı falan. birkaç saat içerisinde de hayatımı değiştirecek bir karar almam gerek. içmek ne kadar doğru orası muamma. ayık kafayla da çekilecek türden bir mevzu değil hani. neyse. doldurdum. pakette de üç dal sigara kalmış. daha saat sabahın beşi. derdimi sikeyim. üç dal sigaranın hesabını yapıyorum. kafayı yememek elde değil. içimdeki bitmek bilmeyen kavgayı bastırma telaşı benimki de işte. neyse. kapı çaldı. masadan kalkıp kalkmamak arasında gidip geliyorum. hani bu saatte kapıma dayanacak bir aşığım da yok yani. ailem en olası ihtimal bile değilken kalkmak zor geldi. zaten gelen de kimdiyse iki kez çaldı. gitti. neyse. zaman kısıtlı. bir sonuca varmam gerekiyor. şişeyi yarıladım. telefon çalıyor. arayan deniz. açtım. kararını verdin mi diye soruyor. ha ağladı ha ağlayacak. sesinden belli. yok dedim. kapattı. tek dal kalan sigarayı da bunun üstüne yaktım zaten. hayatım hesapsız kitapsız verdiğim kararlara bağlıydı hep. bir karar vereceksem önce ateşe en sevdiğimi atardım. sonra onunla yanardım. bu kez öyle olmadı. bu kez tüm sevdiklerim uğruna o ateşe ben kendimi attım. kendimi, kendi ellerimle yaktım.
hiç tanımadığım mahallede oturan bir abi vardı. ama her gün görürdüm şeker verirdi bazen. bazen de bir kafa selamıyla geçer giderdi. ama ismini bilmezdim. yemek yiyeceğiz. hiç unutmam. bir koşu ekmek almak için çıktım evden. bizim orada da bir eczane var. üç basamaklı da bir merdiveni var önünde. abiyi orada tam dört yerinden bıçakladılar. altındaki buz mavisi kotu al kırmızıya büründü. şerefsizler sonra kaçıp gittiler. küçüğüm. telefon ne bilmem. yardım istedim çevreden. hemen bir ambulans geldi ama neye yarar. abi sakat kaldı. o gün ismini öğrendim abinin. eren abinin kaderi gibiydi işte benim de hayatım.
ayakları yere basarken kuşları kıskanıp kendine kanat takıyordu insan, büyüyünce ilk yükseklerden atlayışını hatırlıyordu; sonra keşke uçmayı hiç öğrenmeseydim diyordu, çünkü herkesin kanatları bir gün kırılıyordu.