geçenlerde ecmel soylu'nun bir tweetini gördüm. kaybettiği biriyle ilgili bir farkındalık anı yaşadığını ve bunun onu çok etkilediğini, hatta etkisinin geçmeyeceğini yazmıştı. muhtemelen yazın kaybettiği dedesiyle ilgiliydi. bunun nasıl olduğunu, neyin sebep olduğunu merak etmiştim.
ben de dört ay önce (ecmel'in kaybından iki gün önce) çok sevdiğim, beni büyüten anneannemi kaybettim. etrafımda bağ açısından benden çok daha fazla etkilenen kişiler olduğu için de iyi olup onlara destek olmam gerekiyordu. ve küçüklüğümden beri çabuk tetiklenen, korkak biri olduğumdan da sırf geceleri rüyamda veya hayalini görmemek için hiç düşünmemeye çalıştım. çünkü düşünsem dört aydır bir gram uyku uyuyamazdım. kendisi hasta ve sessiz biriydi, zaten varlığı yokluğu birdi. bu şekilde, bu düşüncelerle dizginledim kendimi.
ama geçen cuma günü, her cuma gittiğimiz anneannemlerin evinde, bir anda ağlamaya başlayınca anladım ne ve nasıl olduğunu. dedemin neden 'insanın gözü arıyor' dediğini de ancak anladım. orada sadece oturduğunda, sadece biz bir şey söylersek tepki verdiğinde, her hareketimizi izlediğinde, diyabeti olmasına rağmen tabağındaki tatlıları hemencecik bitirdiğinde... en azından varlığı bile yetiyormuş insana.
yıl bitti sayılır. ama bu yıl, tombalayı bir kişi eksik oynayacağız, belki oynayamayacağız. bize kestane açıp zorla yediren kişi şimdi yok. yaz kış, ortam sıcak olmasına rağmen, uyuyan kardeşimin üstünü ısrarla örtmemi söyleyen kişi artık yok.
bunun farkındalığı zor ve geç, gelişi de ağır oldu. bunlarla yüzleşebilmek, bahsedebilmek bile o kadar zor ki benim için... ama orada mutlu olduğunu ve bizi görüp kolladığını bilmek de huzur veriyor, güvende hissetmemi sağlıyor doğrusu. bu yine duygularımı, tüm düşüncelerimi hafifletiyor bir şekilde. göz alışıyor evet, ama içerideki boşluk asla dolmuyor işte. o kayıp hissi, küçücük bir şeyle acı şekilde hatırlatıyor kendini.
canım anneannem, son kez gördüğümde bile pamuk gibi olan o yüzün hep gülsün ♥