“Babacığım.” Dedi Semih büyük bir şefkatle. Mezarın yanına çöktü. Elleri buz gibi mezar taşın da gezintiye çıktı. “Geciktim bir az.” Mahçupluk vardı sesinde. “Görev uzadı, bir de kardeşlerin çok yoruyor be oğlum.” Nasırlaşmış ellerini sıktı acısını gizlemek adına.
“Habire kavga ediyorlar. Eren çok hırçın, Alya da çok şımarık. İkisinin arasını yapıcaz diye annenle perişan olduk. Annen hep seni anıyor oğlum.” Sessizce unutulmadın demek istedi. Unutun en büyük korkusuydu unutulmak. “Bende öyle hatta kardeşlerin bile. Alya daha küçük olduğundan çok kavrayamasa da varlığından haberdar. Uzaklarda bir abisi olduğunu biliyor.”
Bir süre sessiz kaldı Semih Alp. Bakışları buraya getirdiği çiçeklere kaydı. Ellerini yavaşça toprak alanda gezdirdi. Çukurlar açmaya başladı. Silah tutup ateş ederken titremeyen elleri şimdi zangır zangır titriyordu.
…
Yarin akşam görüşürüz…