lelysdanslavale

o veda ederken bana,
          	seninle bir daha görüşemem diyor. bir daha asla. 
          	ve o sabah talimat zarfının içinden çıkan,
          	gözetlenmesi gereken şahısların adlarının yer aldığı yeni listenin en başında onun adı var.

lelysdanslavale

bevilacqua bana hayatını dereden tepeden karmakarışık bir tarzda, eline geçirip küllük yaptığı bir kabı sarıya çalan izmaritlerle tıka basa doldurarak, vakayinamesine ne tarihsel tutarlılık ne de bir sıralama vermek gibi bir tasası olmadan anlatırdı. 

lelysdanslavale

ingilizlerin tabiriyle "aşka düşmek". bevilacqua asla bu tabiri kullanmazdı. aşka düşmüyor da, onu insanın üzerine düşen bir şey olarak yaşıyordu, adeta iliklerine kadar sırılsıklam eden yağmur gibi. onun için âşık olmak bir kaza, bir sakarlık değildi, bir değişim dönüşüm, yeni bir konumun elde edilmesiydi. loredana'nın fark edip etmediğini bilmiyorum ama öyle olduğunu farz ediyorum, ne de olsa kadınlar bilir böyle şeyleri.

lelysdanslavale

sonsuz sekiz.

lelysdanslavale

hatırlıyor musun?
            sana konduracağım ilk busenin aksettirdiği anları;
            debdebeyle boğulmak üzere olan asılsız bir insanın canıyla mukayese ettiği haller vardı parmak uçlarında. beni sınamak istiyordun; beni ölçüyor başka yere alıyor sonra da koyduğun yerde olduğum icin suçluyordun. bir çiçeği koktuğu için, bir vazoyu ıslak olduğu icin suçlamaktan farksızdı. bana bu yaptığının normal bir insan tarafından kabul edilebilir bir yanı yoktu ve tam anlamıyla bir safsata örneği idi. harelerine baktığımda beni bu kadar dikkatli gözlemen zavallı sevgi beneklerimi doldurmuştu. bunu: (adını koyamadığım ilişkimizin tek sözcüklü tanımı) ne olarak görüyor olman veya beni sevip sevmemen aklıma en son gelecek sorulardan biriydi sanırım. hani kişi gözünün önündekini göremez ya en çok; sen beni tüm çıplaklığımla  gördün. ama görmemezlikten geldin,, çıkarlarınla yarıştırıp bertaraf ettin. parmaklarının enseme bu kadar sıkı kenetlenmesinin nedenini merak etmiştim aslında. ama sormadım, özellikle hemde. sana (senin yaptığın gibi) istediğini vermek istemedim. şimdi aradan yıllar geçmişken her şeyi bir kenara koyup bu merakımı gidermek istiyorum.
            neden? 
Reply

lelysdanslavale

tablo mu, yoksa sözler mi?
          hangisi daha da acıtırdı insanı?
          bir boyanın kuruması kadar hızlı mı gelirdi ölüm
          yoksa bir yazının asırlar boyunca kağıt üstünde durması kadar yavaş mıydı ölüm
          hangisi bilmiyorum; tek bildiğim,
          ikisinde çürüyüp gideceğim..

lelysdanslavale

..ve ophelia düşmüş bütün çiçekleriyle
            gözyaşları içine, ırmağın.
            etekleri açılıp yayılmış da sulara
            bir süre kalmış ırmağın üstünde
            denizkızı gibi..
Reply

lelysdanslavale

bundan otuz yıl önce
          hayatıma giren bu insan hakkında bilmem ne söyleyebilirim size. eğer onu biraz olsun tanıdıysam, veya tanıdığımı söylesem bile, bu son derece yüzeysel bir biçimde gerçekleşmişti. ya da dürüst olmam gerekirse, onu eni konu tanımak gibi bir derdim olmadı hiç. evet, tanımaya tanıyordum, itiraf ediyorum bunu şimdi, ama gönülsüzce ve aklımı vermeden. ilişkimizde (ona bir isim vermek gerekirse) aynı ülkeden sürgün edilip yabancı bir ülkede yaşayanlarda bulunan bir nevi resmi nezaket, paylaşılan geleneksel o geçmiş özlemi vardı. bilmem anlıyor musun beni. bizi kader bir araya getirdi, böyle denebilir, ama elimi vicdanıma koyup da yemin edecek olursam, arkadaşlık etmiş olsak bile, pasaportlarımızın üzerindeki yaldızlı harflerle yazılı Arjantin Cumhuriyeti ibaresi dışında ortak yönümüz bulunmadığını itiraf etmeliyim size.