26. SAKAT KALMIŞ RUHLAR, DİMDİK BEDENLER
"Bazen suskunluk, kullanılabilecek en büyük silaha dönüşebiliyor, Andaç. Küçüksün fakat her şeyi anlayabilecek kadar da zekisin. En başından beri senin göründüğün kadar saf olmadığını biliyordum."
"Herkesin yerin altına gömdüğü ve hiç el sürülmemiş bir yanı vardır." Gözlerinin mümkünmüş gibi en içine baktım. "Benim yerin altındaki yanımı gömdüğüm toprağı eşelediler. Bana el sürmediler, beni paramparça edip yeniden o toprağa gömdüler."
"Eve gitmeden önce sana olan davranışım hiç bilmediğim bir duyguyu kalbime bıraktı. Bunun ne olduğunu çok düşündüm, her şeye rağmen yine yanıma gelip dikilesiye kadar çok, çok düşündüm. En sonunda buldum." Bir şey dememi beklemediğini gözlerindeki ifadeden anlayabiliyordum. Hiçbir zaman onunla diğerleriyle olduğum gibi samimi olma fırsatı bulamasam da şu an buradaydım ve yanımda Çağan'dan başkası yoktu. "Pişmanlık."
"Sorun değil."
"Evet, bu bir sorun." Yorgun bir şekilde ellerini yüzüne kapatıp gözlerini ovuşturdu. "Vuslat'ın kalan tek yanı sensin. Bu yüzden daha da kıymetlisin. Sadece bir an, bunların sorumlusu olarak hissettiğim anların birinde, sana dediklerimden dolayı da sorumlu hissediyorum. Ben-"
Ellerimi dostça onun omuzlarına bastırdım. Yüzümden hiçbir şey okunmuyor, yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Sadece aramızda ördüğümüz bağların ilmikleri vardı. "Her şeyi değiştirebileceğini düşünüyorsun. Eğer daha dikkatli olsaydın, olanları fark edip önleyebilirdin, değil mi?"
"Bunu yapardım."
"Ben fark ettiğim hâlde onun vurulmasını önleyemedim. Namlunun hedefindeki bendim, Yiğit'in bakışlarını hâlâ hissedebiliyorum. Ağır ağır namlunun Vuslat'a doğru dönüşünü, Tuncay'ın Yiğit'e seslenişini ve Yiğit'le Vuslat'ın burun buruna gelmesini, silahın patlamasını..." Gözümden bir damla yaş çeneme doğru aktı ve sesim gittikçe kısıldı. "Onun hiç dizlerinin üstüne düşmeyeceğini zannederken olduğu yere yığılıp kalmasını... Ben de gördüm, Çağan. Ama hiçbir şey yapamadım."
●