yokluğunda hiç yaşamamışım,
sadece nefes almışım.
varlığınla yok olurken,
yokluğunla kaybolmuşum.
vazgeçmekle seçim yapmak arasında pek bir fark yokmuş.
içine tıkıldığım kafes ciğerlerime nefes, kafesin dışı boşlukmuş.
bir varmış, bir yokmuş.
küçük kızın yatağı kaldırım taşlarıymış bunca sene.
evi yokmuş. yok olmuş.
evi dediği yer başkasına aitmiş.
kiracıymış o evde.
verdiğinden daha az bile karşılık alamayınca kirayı ödemeyi bırakmış.
ev sahibi zaten hazırda,
atmış adeta evinden.
deliler gibi dolanmış günlerce, haftalarca, aylarca belkide sokaklarda.
yeni evler aramış ama asla eski evi gibi bir ev bulamamış.
o kız sığınabileceği bir ev değil içinin ısınabileceği bir ev arıyordu aslında.
ne eski evine gidebildi ne de yeni bir ev bulabildi yine o günün sonunda.