akdenizle anadolu şehrimde öpüşür sonbaharları. kucaklarında yağmurlar, yumuşacık soğuklar ve yaprak dökmeyen ağaçlar. ne zaman faun dinlesem, aklıma paltomu kapıp bahara kaçmalarım gelir.
zeytinler, incirler suskun.
bir maki ormanında kaybolurum.
çok yürürsem patikaların öykülerini okurum.
pencerem ormanları ve sırtı denize dönen dağları buluştururdu. gün oldu, pervazında koca koca binalar büyüdü. güneş, balkonumdan batmaz oldu. nasılsa gideceksin bu şehirden, edindiğin dert mi şimdi; hem kötü mü, bir sürü bir sürü komşular.
zeytinler, incirler suskun.
bir maki ormanında kaybolurum.
şanslıysam tethys’ten kalma bir fosil bulurum.
nedense…
zaten seninki de büyümek sancısı.
yokuşlar ve karbonmonoksit kokulu anılar. çevremde yüzlerce beton insanları; aynı cümleler ve aynı tepkiler. esrime diyorlar, duydun mu, dinler -değil hatta mitler, bu kutsal hissin ardından… konserde de olur böyle… alba’yı çalacaklar mı… pervazımdaki binalar beni yuttu… yabancılaşmak diyorlar buna, sen daha dünyada yokken işlediler bunu, kendine yeni konsept bul… alba’yı çalacaklar mı? gözümü kapatırım ben de.
zeytinler, incirler suskundur herhalde.
bir maki ormanında kaybolmayı düşlerim.
müziği dinlersem kendimi de duyabilirim.