bir mevzu var. tatsız tuzsuz. geçmiş gitmiş. utanılacak da bir şey bir yandan. ama utanması gereken filmin hiçbir açısından ben değilim. net. kabak gibi ortada. sıfır hata. şüphesiz bir haklılık içerisindeyim. genelde öyleyimdir. anlatsam, karşı taraflar da anlatsa, benim bokumda boncuk bulacaklar bile beni haklı görür. öyle haklıyım. öyle kesintisiz. ki ben insan ilişkilerimde mütemadiyen kendini suçlayan bir insanımdır. biri benimle konuşmaya gelir, ben ona sanki ben gelmişimcesine “bak konuşuyoruz ama rahatsız etmiyorum değil mi? meşgulsen eğer, tutmuyorum değil mi?” derim. mahçup bir insanım. hep mahçup ve sevdiği insanlara karşı olabildiğince suçlu. çünkü özür dilemekten usanmam, anlatmaktan, af dilemekten, bunlar bana yük değildir. zor değildir. zor olan birini affetmektir. ben biri hatalıysa onu uzunca bir yola serer kendimin bir bokunu mutlak bulur, hemen aynayı terse çevirir ve özür dilerim. çünkü birini aklamak, karalanmaktan zor değildir. güç değildir. ama bir hatamı bulamıyorsam ve uyduramıyorsam- ne zor şey insan olmak.
annem, ben, bir arkadaşı, kenarda sigara içiyorum. genelde ne yaşıyorsam; bir şey anlatmam, anlayana da konuşmam. bilene, yanlış bilene, doğruyu göstermekle uğraşmam. istemem. kendimi savunmaya yorgunum evvelden. annem çakmış bir şeyler. sorup duruyor. kurcalama, diyorum, beş nefes çek, başka yere bak. hiç şaşmaz. arkadaşı dedi ki karşı taraflar için, onlar iyi insanlar yahu sen kuruyorsundur. annem dedi ki “onlar iyi insanlar da benim kızı biliyorsun, ittir bi yüzü. yoksa ben de biliyorum onlardan bir zarar gelmez ama benim kız işte, bilirsin, hırçındır biraz.” bana baktı. dimi annem der gibi baktı. gülümsedim. öyle annem dedim. öyle. nasıl düşündüysen tam öyle. senin kızın öyledir. el piçleri evliya. ben hiç anlatır mıyım sana.