Bir el var sanki göğsümün ortasında, çekiştirdikçe gitmiyor. Sökmeye çalıştıkça sıyrılmak şöyle dursun, milim kımıldamıyor. O el hep varmış gibi hissetmeye başladım, sanki o el benden bir parçaymış gibi. Kendimle hesaplaşmalarım bitmiyor, çek o ellerini dedikçe daha da hırslanıyor. Öyle acımasızlaşıyor ki şaşıyorum. Herkese şefkatle uzanan eller bi' kendime vahşi, herkesi saran bu kollar bi' bana yabancı. Bir insanın en çok kendinden uzak olması, en çok kendine asi olması normal gelmiyor artık bana. Önceden olsa kaçtığım için derdim, şimdi sevgisizlikten diyorum. Başkalarının sevgilerine değil, kendimin en çok benim sevgime ihtiyacı varmış. Odamın bir köşesinde, kendimden çok çok uzakta yazıyorum bunları. Yine kaçarken yazıyorum, yüzleşmek için değil bu yazdıklarım. Kendime yakalanmayacak kadar hızlı koşabilmek için yüklerimi bir köşeye savurmak bu çırpınışımın adı. Biliyorum. Ben severim böyle çırpınışları. Yine her zaman olduğu gibi gözlerim hemen sağımda yanan mumda, zihnim karmaşanın ortasında. Gülümsüyorum her şeye rağmen, bunun kaçmam gerektiğine dair ufakta olsa bir işaret olduğunu artık biliyorum. Kaçma vakti geldi, tekrar tutunma vakti geldi benliğimden uzakta fakat en çok hayallerime yakın yarınlara. Aynaya sırtım dönük, yine de karşısında dikkatlice kendimi izlermişim gibi konuşuyor dilim. Az önce kendimi düşman askerleri lime eder gibi ayıklayıp, ufalamama rağmen hem de. "Güzel yarınları hak ediyorsun, her şeye rağmen."