Sevdiğin birine veda ettiğinde, artık büyüdüğün kasabaya da çocukluğuna da veda ediyorsun.
Öyle ki, hâlâ gelemiyorum çocukluğumu eskittiğim o kasabaya.
İçimi sonsuz bir huzursuzluk kaplıyor ne zaman buna dair bir şeyler söylense.
İçimde bir şeyler kopup gitti ben ne kadar çabaladıysam da tutamadım.
Tahmin etmezdim, o yüzdendir ki uzunca bir süre kavrayamadım.
Raf ömrü dolmuştu.
Bazı sözler verilip tutulmamıştı.
Birileri bir yerlerde sürekli yüzüstü bırakılıyordu.
Kızgınlığım, öfkem görülmemekten korkan bir çocuğun karanlıkta bırakılmasına karşıydı.
Ama şimdi anlıyorum.
Silindi bu yüzden sitemlerim de, öfke ve hayal kırıklığı dolu cümlelerim de.
Belli ki bir suçlu yoktu.
Bizi bir araya getiren sebepler, aynı şekilde ayırıyordu yollarımızı.
Öyle, üstüne varılmaya gerek yoktu.
Büyüyorduk.
Büyümek her zaman doğru orantılı genişlemek demek de değildi.
Bazen insan büyüdükçe alanı küçülür ya da alanı değişirdi.
Bu da böyle bir şeydi.
Kulak pamuğunun son kullanma tarihi geçmişti işte o kadar.