geceleri gördüğünüz sanrılar birilerinin gerçeği*
ben çok küçüklükten beridir ki ölüm düşüncesiyle büyüdüm. her an her saniye ölebilirim diyerek, bunu çok ufakken empoze ettirilerek ya da kendi yollarınızdan bir şekilde anlıyorsunuz. ama sanrı derecesinde vahşetle değil. kesilerek değil, yakılarak değil, gömülerek değil, bi gitar kutusuna, bi varile, boğazımdan kan fışkırarak değil. öyle uyurken mesela, uyku ile uyanıklık arasındaki o ince çizgide, belki uyanamam diye uslu bir huzursuzlukla büyüdüm. sonra ölmekten korkmamaya başladım çünkü kaçışı yoktu. basitti. ben ölmek istiyorum şimdi, ölebilmek istiyorum. çünkü biz artık ölmüyoruz çünkü bunların hiçbirisi ölmek değil bugün. safkan katledilmek. huzurla ölmeyi bile bize layık görmüyorlar. yaşamayı reva görmedikleri bu çağda artık bize huzurla ölmeyi bile hak görmüyorlar. bizim boynumuzu kırıyorlar. bacaklarımızı kırıp üzerimize eğiliyorlar. orospu belliyorlar bizi. hiçbir şeyi hak etmediklerini düşündükleri kadınlara her şeyi hak sayıyorlar. sonra bizi sekize katlayıp bir şeylerin içine sokuyorlar oysa kağıt bile ancak yediye katlanırdı. hayvan bile hayvana bunu yapmazdı. düşman düşmana böyle kıymazdı. burada böylece duracağız, biraz konuşacağız, adalet diye bağıracağız sokaklarda, ağzımızda bir erkek elinin beş parmak iziyle belki. sonra hepimiz eve dönmek için her adım attığımızda, her taksiye bindiğimizde, insanların yüzüne acaba bizi öldürür mü diye lanet bir şüpheyle bakacağız. ne acı değil mi?