"merak ediyorum, ne için dağıldı. neden böyle bir son olmasına izin verdik, neden veda ettik ve göz göre göre öldürdük.. neden?
tahminlerim senin benden nefret etmen ve sıkılmandı, boğucuydum. ilk defa haksız çıkmayı diledim ben. ilk defa beni yanıltmanı istedim, peki ne için? gecemi gündüze karıştırdım, seninle bir saniye fazla konuşabilmek için. zırvalasan da dinlerdim ki ben seni.
fark edemedim. büyük bir çöküşün öyküsü olacağımızı hiç düşünemedim, gelseydi elimden durdururdum bizi, bitişimizi. ama olmadı işte, böylesi makul görüldü.
şimdi anlatıyoruz değil mi başkalarına hikayemizi, belki sen başkasına bir deneyim, bir gönül eğlencesi olarak anlatıyorsun beni, ama şunu diledim ki; asla kalp yaran olarak kalmayayım. bana gerçekleştiğini söylemeni istiyorum, bilmiyorum, asla gelmez bu haber bana ama sen o şarkıyı dinle benimle buluştuğun saatte. belki hissederim, belki bir tabutun içinde yanıp kül olan her şeyin üstüne yenilerini ekleriz.
Sevgilerle, Han Jung."
Mektup böyle bitiyordu. Bay Han'ın mektubu, en yakın dostuyla arasında yaşanılan her bir anıyı anımsar gibi konuşmuş, asla ona vermemiş ve eski masasının çekmecesine terk etmişti kağıt parçasını, üzüntü ve özlem dolu satırları.