║Onu ilk gördüğüm anı hatırlıyorum. Bir bahar sabahıydı, burnunu kırıştırıp kafasını arkaya doğru atıp o güzel gülüşünü sunuyordu. Neye gülüyordu bilmiyorum ama o eşsiz gülüşü ve gözlerindeki oluşan parlaklık dudağına da yansımıştı.
Mutlu olduğunda yerinde zıplıyor tatlı tatlı sakarlıklarını izliyordum. Sonrasında ise dediğim gibi bu çocuk beni mahvedecek dememdi, öyle de olmuştu. Sinirli, sert ve çatık kaşlarım ile etrafı süzerken bir anda gözlerim ışıltılı narin ve oldukça eşsiz gözlere ilişti. Göz göze geldik, aramızda kelimeler dahi kalmadı öylece baktım ona. Sadece baktım ve yüzümdeki sert bakışlar yerini berrak yumuşak bakışlara bıraktığını farkettim. Aramızdaki mesafeyi kapatarak yaklaştım ona, gözlerine baktım ve tüm duygularımı gösterdim. Konuşmadan, temas etmeden veya mimik kullanmadan. Sadece tüm kelimeleri mavimsi bir şelaleye akıtır gibi ona bakarak anlattım. Beni anladı, evet yani sanırım anlamıştır değil mi? Öyle umut ediyorum. Sonrasında ise ellerimi yavaş yavaş saçlarının arasına daldırıp sıkıca kendimi kollarına bıraktım. Söz verdiğim gibi buradayım ve onu her daim seveceğim. Aşkımı ona gözlerimle anlatacağım. İçimdeki sevgiyi belki sezebilirsin ama göremezsin değil mi, kim görebilir ki bir insanın içini? Fakat en güzeli ne biliyor musun sevgilim, tüm bakışlarımı sana çevirdiğimde bana bakıyor oluşundu. Ne kadar uzak olursak olsun aşk bazen de dayanmak, sevmek ve de beklemektir. İmkansız olmana rağmen...ne kadar can acıtırsa acıtsın. Hadi gel şimdi utandığında ellerinle kulaklarını kapat, eşyalar ile kavga et, telaşlandığında kekele, hayvanlar ile konuşup iltifat et, birlikte kungfu panda izleyelim, en sevdiğin içecekleri alayım yeter ki gel. Seni sinirlendireyim ki söylenerek dudaklarını büz ve o güzel kırmızılıklarını sıkıp okşayayım. Sanırım artık seni sevmekten başka bir şeyler hissetmek istemiyorum.