Her yıl hayatımın belli bir döneminde ellerim Çile’yi arar, bulurum ve aradığımı bulduğum için sevinçli ama Çile’yi okuduktan sonra çok ağlayacağım için de tedirgin şekilde başlarım hikayeye. Çile.. Birçok kitap okudum, gerek sosyal ortamda gerek yapraklarını çevirerek. Ağladığım kitaplar da oldu ama hiçbir hikaye beni Çile gibi içine almadı. Ben Yakup oldum, ben Nurefşan oldum, ben Elif oldum. Ya bu kitapta ben yeri geldi Elazığ’da Nurefşan’ın düğününde giydiği gelinlik oldum, yeri geldi Yakup’un içtiği sigara oldum, hikayenin sonu geldi hasret oldum. Kaleminin gücü ayrı, verdiğin mesaj ayrı, hikayenin gidişatı ayrı, karakterlerin gerçekçiliği ayrı… Neyi sıralasam övgülerime yetmez gibi, övgülerin tamamı sana bugün yine. Hayat dilerim öyle bir noktaya getirir ki Çile’yi, imza gününü haberlerden izler, yine bir imza gününü daha kaçırdım diye hayıflanırım. Hayal olarak söylüyorum ama hak hayalde kalmaz, bunu da biliyorum. Sevgili yazar, bilmiyorum görür müsün okur musun bu satırları ama seni Türkiye’nin İstanbul şehrinden tüm dünya adına canı gönülden tebrik ediyorum. Beni aldın Adana’ya götürdün, yetmedi Elazığ’a götürdün, Almanya’yı gezdirdin ve sonunda kanserdin kaybettiğim annemin mezarında bıraktın. Teşekkür ederim bana Çile’yi kazandırdığın ve Çile’mi bitirdiğin için.