otacitnemid

öylece durmak-ta.

otacitnemid

hiç anlatamadığım hikayelerim var. kağıtlara bir değse sözcükler, yüzlerce dolma kalemim bitecek. bitse ne değişecek? hiçbir şey. hiç bilmediğim bir yerde, hiç tanıyamadığım bir çocuğun saçlarını iki yanından örüyoum her sabah. her gece penceremi sonuna dek açıyorum. üşü diyorum kendime, üşü zeynep. sonra yine o cümle düşüyor aklıma. "ellerin üşümesin diye cehennemden bahsediyorum"
          derin bir nefes. iyi uykular.
          
          

otacitnemid

canım yanıyor mu? canım, acıyor musun?  acıyorum. kendime öyle çok acıyorum ki, saçlarımı okşamak geliyor içimden. ben, bu yaşında kendine bir lütuf, diğer herkese bir cezayım. yalan. en çok kendime cezayım. inanmak. beni inanmak yaraladı. aynı kişiyim  yine, hızlıca döndüm özüme . kaybedecek olmaya dair keskin bir kabulleniş vardı içimde.
          kayboldum. hayır, zaten kayıptım. boşluğuma boşluk katmadı. neresinden yaktıysa canımı, daha önce acımamış bir yere dokunmadı. dokunamadı. limanı olanın aşkı olmaz! ben boğuluyorum. senin sığınağın çok. soluk mavi bir noktayım. uzak dur. görme.

otacitnemid

ah. kocaman bir ah yalnızca dudaklarımdan dökülebilen. kendime karşı ne zamandır bu kadar anlayışsızım bilmiyorum fakat, anlayamıyorum. hiçbir şey gelmiyor elimden. başımı okşayacağım, ve diyeceğim ki: yorgunsun çiçeğim. 

otacitnemid

sana neden güvenemiyorum? 
          hah- bu bir soru bile değil. çocuksun. ufacık bir çocukla beraberim. kalbimi, bi oyuncak gibi ellerine emanet ettim. kırılmasından korkmuyorum fakat bu ihtimalin aklımdan çıkmıyor oluşu beni sinir ediyor. neden yalnızca sana yaslanamıyorum? neden bu kadar aptal davranabiliyorsun? sus. sus ve benden uzak dur.