ozlehim

“Uzun zamandır sana bu mektubu yazmak için cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Anlatacak çok şey olduğunu sanıyordum ama öyle olmadığını şu anda hayretle görüyorum. Yani var tabii bir sürü şey ama daha fazlası ne yazık ki içimden gelmiyor. Demek böyle oluyormuş. Ayrılık tam da buymuş, artık anlatacak bir şeyinin kalmaması. Şimdi müsaadenle köşeme çekilip biraz bu duruma üzülmek istiyorum. İçimde sana karşı kötü bir duygu yok. Sel gitti kum kaldı, acısıyla tatlısıyla birçok şey yaşandı, hepsi için teşekkür ediyorum. Beni merak etme, başımın çaresine bakıyorum. Sana bir daha yazacağımı sanmıyorum. Umarım her şey gönlünce olur, yolun açık olsun."

ozlehim

“Uzun zamandır sana bu mektubu yazmak için cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Anlatacak çok şey olduğunu sanıyordum ama öyle olmadığını şu anda hayretle görüyorum. Yani var tabii bir sürü şey ama daha fazlası ne yazık ki içimden gelmiyor. Demek böyle oluyormuş. Ayrılık tam da buymuş, artık anlatacak bir şeyinin kalmaması. Şimdi müsaadenle köşeme çekilip biraz bu duruma üzülmek istiyorum. İçimde sana karşı kötü bir duygu yok. Sel gitti kum kaldı, acısıyla tatlısıyla birçok şey yaşandı, hepsi için teşekkür ediyorum. Beni merak etme, başımın çaresine bakıyorum. Sana bir daha yazacağımı sanmıyorum. Umarım her şey gönlünce olur, yolun açık olsun."

ozlehim

“Sonra sizi öylece bırakıp giderler; beş dakika görmeyince özleyen insan, sizi bir yara bandı gibi kullanıp, terk eder. Seni, hiç bırakmayacağım, diğerleri gibi olmayacağım diye sözler verilir. Seni başka sevdim benim için yerin ayrı derler. Sonra, sizi pul kadar değerini bilmeyen insanlara değişirler. Bahaneleri o kadar gülünçtür ki, anlamlandıramazsınız. Sanki sizi hiç sevmemiş gibi, sarılmamış gibi, sizinle gülüp, sizinle ağlamamış gibi öylece giderler. Ama terk etmesinin sebebi, suçlusu sizsinizdir. Çünkü çok sevdiniz, her zaman onunla konuşmak için zaman yarattınız, gecenizi, gündüzlerinizi verdiniz. Suçlusunuzdur işte ya hem gidecek olana bahane mi yok ki velhasıl-ı kelâm giderler işte bir de derler ki sen daha iyilerine layıksın, daha güzeline layıksın derler. Gelmeyin lan o zaman gelmeyin madem ki bizim sevgimize layık olmayacaksınız bizi kendinize alıştırıp sonra yara bandı misali kullanıp, gitmeyin sizin gibi kalbi beş para etmez insanların yüzünden kendimizi toparlamakla geçiyor ömrümüz. Ama şunu unutmayın ki kimsenin yaptığı yanına kalmıyor, ilahi adalet sizi eviniz de, odanız da o sevgisini kullandığınız insanların ahıyla ağlatacak. Kullanılmak neymiş o zaman anlayacaksınız.”

ozlehim

Sevgilim,
          
          Kalbim, seninle birlikte olmak istiyor ve bu istek o kadar güçlü ki bazen mantığımı dahi susturuyor. Ama içimdeki derin bir çatlak var; çünkü aklım, bu duyguları sakinleştirmek istiyor. Bu karmaşık duygular içinde kaybolurken, seninle olan bağımızın gücüne sığınıyorum.
          
          Her gün, içimdeki bu çatlağın derinleştiğini hissediyorum. Seni sevmenin getirdiği huzur ve mutluluk, zaman zaman acı dolu düşüncelerle karışıyor. Çünkü sen, beni bazen anlamakta zorlanıyorsun ve bu, içimdeki çatlağı genişletiyor.
          
          Seni sevdiğim kadarıyla, bu ilişkinin bizi yıpratmasına izin vermek istemiyorum. Her gün, içimdeki çatlağı onarmak için çabalıyorum, ama bazen bu yeterli olmuyor. Seni sevdiğim kadarıyla, kendime de değer vermek zorundayım.
          
          Belki bu sözler, sana karşı güvensizlik hissettiğimi düşündürebilir, ama aslında tam tersi. Seni sonsuz bir güvenle seviyorum, ama bu güvenin korunması için bazı adımlar atmamız gerekiyor.
          
          Lütfen bu sözleri, sana olan sevgim ve bağlılığımı sorgulamak olarak değil, daha sağlıklı bir ilişki için içsel bir çaba olarak kabul et. Seni seviyorum ve seninle olmak istiyorum, ama önce kendi içsel dengeyi bulmalıyım.
          
          Sevgiyle,

ozlehim

Hayatı boyunca "Köklerinizden kopun, her şeyi reddedin" diyen Nietzsche'nin doğduğu yer ile, öldüğü yer arasında 30 metre mesafe vardır. İlginçtir, hayatı boyunca bir seyyah gibi ülke ülke gezip, hiçbir şeyin özgürlüğüne zincir vuramayacağını düşünen bir adamın, başladığı yere geri dönmesi. 
          Nietzsche'ye göre kalp ve duygu dediğimiz şey, zihnin zayıf tarafıydı. Bu yüzden "Sert ve acımasız olup, acıma hissini unutun. Çünkü kötülük insanın en büyük gücüdür" diyen ve merhameti gülünç bulan bir adamdı Nietzsche. Fakat bir sabah Turin'deki otelinden çıktığı sırada kırbaçlanan bir atı gördüğünde merhametine yenik düşmüş ve atın boynuna sarılıp attan ağlayarak özür dilemişti. At'ın gözlerinin içine baktı. Bazı kaynaklar bu esnada Nietzsche'nin, "Anne ben bir aptalım." diye mırıldandığını yazar. Ardından Nietzsche, bilincini yitirdi ve zihni sonsuza kadar sürecek bir değişime uğradı. Nietzsche, bir daha hiç eskisi gibi olmadı. 10 yıl boyunca kimse ile tek kelime etmeden yaşadı ve hayatını kaybetti. 
          
          Yazıyı Nietzsche'nin en sevdiğim cümlesi ile bitirmek istiyorum. Nietzsche der ki;" Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır.
          

ozlehim

QEmre Aydın ünlü olmadan önce, üniversitede bir kızla aşk yaşar. Emre Aydın’ın ilk sevdiği kadındır.
          
          Fakat her aşkta olduğu gibi, onların ilişkisinde de sorunlar vardır. Bir yandan şarkıcı olma hayali ve bu doğrultuda yaptığı çalışmalar bir taraftan da aşk ve okul hayatı…
          
          Her üniversitelinin hemen hemen yaşadığı şeyler. Amacı üniversiteden sonra sevdiği kadınla evlenip yuva kurmak sonra hayallerini kovalamak…
          
          Ama kadın onu bırakıp başkasıyla evlenir okul biter bitmez.
          Emre çok üzülür, günlerce üzüntüden dışarı bile çıkamaz.
          Sonra herkes gibi “terkedilmenin acısını hafifletmek için, zaten pek de mühim değildin benim için” der gibisinden şu satırları besteler.
          
          ”Git gideceksen bekleme,
          farklı değilsin sende
          Gideceksen bekleme..”
          ”Beş para eder mi varlığın ?
          Ki yokluğun beni acıtsın ”
          Ama içi içini yer Emre’nin…Her tartışmalarında Emre’ye, adam olmaz senden diyen sevgilisine yine besteyle cevap verir.
          
          ”Adam olmaz , dedin senden
          Adam nedir , dedim içimden
          Farketmezdi , değişseydim
          Güvenseydim yada salıverseydim. 
          Ve devam eder:
          
          ”Adam olmadı hala benden
          Adam kölen olsun senin, ben olmam”
          Aradan biraz zaman geçince ayrılığın ve yalnızlığın acısı Emre’yi sarmalar. İyice sevdiği kadından umudunu yitirince bu sefer sevdiği kadına bir gün pişman olacağını hatırlatır.
          
          ”Belki bir gün özlersin
          Başka adamlarla
          Başka şehirlerde ”
          
          Bu da Emre’nin acısını dindirmez. Her besteden sonra başka bir besteyle ona seslenir. İçinde büyük bir yangın vardır, başka türlü dindiremiyor bu yangını.
          İçine düştüğü girdapta boğuldukça boğulur. Onu ne kadar çok sevdiğini ve ne kadar çok özlediğini yazar bu sefer.
          
          ”Kapı çaldı, sen sandım, gördüm boşluğu aynada,
          Bir şehir düştü, tam içimde özlemişim, anladım,
          Biliyor musun ? Evimdin sen benim,
          Ailemdin, nefesim, karanlıkta ellerimdin.”
          ”Mutlusun sen ben yokken, ben senin hiçbir şeyin,
          Düşe kalka tutunurken, artık özlemek istemiyorum.”
          

ozlehim

Sevdiği kadının evliliğinden 2 yıl sonra Emre bu sefer bunları yazar ona:
            
            ”Evlenmişsin, nasıl oldu?
            Bulabildin mi sonunda?
            Hep anlattığın o meşhur huzuru”
            
            Haberi yokmuş ve sonradan öğrenmiş gibi bir de bestesinde ”mış”ekini kullanır. Burada da gururunu düşünüyor, oysa işin gerçeği tam tersidir. Emre sevdiği kadının evlendiğini ilk başından biliyordur.
            
            Ünlü olunca, hayatı değişir. Para, şöhret ve hayatına giren yeni kızlar ona her şeyi unutturur. Emre artık gününü gün ederken, her şeye sahipken, elini sallayıp ellisiyle birlikte olurken, bir gün huzurlu olmadığını farkeder. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin üniversitede sevdiği o ilk aşkı kadar ona huzur vermediğini anlar.
            Ve bunu da besteler.
            
            ”Hiç kimse olmadı senin gibi, olmayacak biliyorum.
            Olmaz, olamaz…
            Aşk karın doyurmaz belki, ama aşksız da huzur olmaz.”
            
            Emre Aydın'ın bir şarkı sonunda da "Ceplerinde cümleler saklayamazsın, boğazın düğümlenir ya konuşamazsın, sen beni ölsen..." diyerek şarkıyı bitirip, "Unutamazsın" diyememesi... Unutamazsın deme sebebi sevildiğinden değil sevdiğinden. Öyle bir sevgi beslemişki karşıdaki kişinin bu sevgiyi hayatı boyunca unutamayacağını bilmekte. 
            
            Bugün sorsak Emre ye şuanki ünü ve parayı bir tarafa , sevdiği kadını da öteki tarafa bıraksak seçimi nolur? Bu şarklıları var eden kadını seçseydi bu satırları yazamaz ve seslendiremezdi. Yaşadığı acı Emre Aydını Emre Aydın yaptı…
            
            Peki sevdiği kadına sorarsak o döneme geri dönme şansı olsaydı yine terk edermiydi Emreyi? 
            
            Kaybettikten sonra fark edilen değerin ne yazıkki bir önemi kalmıyor ve sevginin, aşkın gücünü günden güne yitirdiğini görüyoruz. İnsanlar artık bu şekilde duyguları saflık, zayıflık olarak kabul ediyor. Fakat bu tamamen bir kandırmaca! Asıl cesaret körü körüne sevebilmekte, hissetmekte ve hissettirebilmektedir.
Reply

ozlehim

“Ne diren, ne zorla. Yolunu değiştirene izin ver. Sana uğramak istemeyenin yoluna çıkma. Birlikte yürümen gerektiğin kişiyle, kendi yolunda yürürken karşılaşacaksın. Kendine ve yoluna odaklan. Daha iyi olmaya, daha mutlu olmaya odaklan. Senin olan seni bulacaktır..”