pejmurdeyim

Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince 
          	Rüzgarlar esmiyor mu serince 
          	Bir sigara yakıyorum efkarlanarak 
          	Çıkıp karşıma sen geliyorsun 
          	Saçların ıslanmış oluyor 
          	"Gel" diyorum duymuyorsun beni bir türlü 
          	Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor 
          	Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden 
          	Ellerim boşlukta kalıyor. 
          	
          	Bir gün çıkıp gideceksin 
          	Sonra arkandan yine ince bir yağmur yağacak 
          	Cadde cadde, sokak sokak 
          	Sayıklar gibi dolaşıp seni arayacağım 
          	Beni bir köşe başında ağlıyor bulacaklar
          	Saklamak zor olacak, çaresiz kalacağım 
          	Seni sevdiğimi anlayacaklar
          	Üstüme yağmurlar yağacak 
          	İnce bir dal gibi birden kopup kırılacağım 
          	Kaldırım taşlarında sıcaklığım kalacak 
          	Kahrolacağım. 
          	
          	Bu şiiri yağmur yağarken yazdım 
          	Ezanlar okunuyordu minarelerden 
          	Seni düşünmeseydim yağmurlu havalarda 
          	Sokaklara çıkmayı göze almazdım. 
          	
          	Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince 
          	Rüzgarlar esmiyor mu serince 
          	Bir sigara yakıyorum efkarlanarak 
          	Çıkıp karşıma sen geliyorsun 
          	Saçların ıslanmış oluyor 
          	"Gel" diyorum duymuyorsun beni bir türlü 
          	Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor 
          	Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden 
          	Ellerim boşlukta kalıyor. 
          	
          	Yavuz Bülent Bakiler - Yağmur Güzeli

pejmurdeyim

Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince 
          Rüzgarlar esmiyor mu serince 
          Bir sigara yakıyorum efkarlanarak 
          Çıkıp karşıma sen geliyorsun 
          Saçların ıslanmış oluyor 
          "Gel" diyorum duymuyorsun beni bir türlü 
          Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor 
          Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden 
          Ellerim boşlukta kalıyor. 
          
          Bir gün çıkıp gideceksin 
          Sonra arkandan yine ince bir yağmur yağacak 
          Cadde cadde, sokak sokak 
          Sayıklar gibi dolaşıp seni arayacağım 
          Beni bir köşe başında ağlıyor bulacaklar
          Saklamak zor olacak, çaresiz kalacağım 
          Seni sevdiğimi anlayacaklar
          Üstüme yağmurlar yağacak 
          İnce bir dal gibi birden kopup kırılacağım 
          Kaldırım taşlarında sıcaklığım kalacak 
          Kahrolacağım. 
          
          Bu şiiri yağmur yağarken yazdım 
          Ezanlar okunuyordu minarelerden 
          Seni düşünmeseydim yağmurlu havalarda 
          Sokaklara çıkmayı göze almazdım. 
          
          Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince 
          Rüzgarlar esmiyor mu serince 
          Bir sigara yakıyorum efkarlanarak 
          Çıkıp karşıma sen geliyorsun 
          Saçların ıslanmış oluyor 
          "Gel" diyorum duymuyorsun beni bir türlü 
          Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor 
          Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden 
          Ellerim boşlukta kalıyor. 
          
          Yavuz Bülent Bakiler - Yağmur Güzeli

pejmurdeyim

Bir çiçek açtığında 
          Bir eski avluda 
          Diyor ki; 
          Çalıda sarı bir çiğdemim ben 
          Ve senin çok eski cümlen. 
          
          Sen otursan, gitmemiş ki! olsan 
          Ben sana bir eski Endülüs avlusu 
          İstersen serin bir Portofino getirsem 
          Ya da Yedigöllerin yedisini birden. 
          
          Bir çiçek açtığında 
          Bir eski avluda 
          Diyor ki; 
          
          Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken 
          Buldum buluşturdum kendime geldim 
          Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille 
          sen de gelsen. 
          
          Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı 
          Begonviller ve bir mavi kapı 
          Ve illa amansız bir avlu getirsem. 
          
          Dünya soğur, akşam serinlerken, 
          Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok. 
          Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim, 
          Ve işte en gümüş cümlem: 
          
          İçimi açtım sana. 
          İçini açmak için. 
          
          Birhan Keskin - Eski Avluda 

pejmurdeyim

Sizin alınız al inandım
          Sizin morunuz mor inandım
          Tanrınız büyük amenna
          Şiiriniz adamakıllı şiir
          Dumanı da caba. 
          
          Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
          Kalabalık ha olmuş ha olmamış
          Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
          Ama sokaklar şöyleymiş
          Ağaçlar böyleymiş
          Ama sizin adınız ne
          Benim dengemi bozmayınız. 
          
          Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
          Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
          Yangelmişim diz boyu sulara
          Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
          Hiçbirinizle dövüşemem
          Benim bir gizli bildiğim var
          Sizin alınız al inandım
          Morunuz mor inandım
          Ben tam kendime göre
          Ben tam dünyaya göre
          Ama sizin adınız ne
          Benim dengemi bozmayınız. 
          
          Turgut Uyar - Denge 

pejmurdeyim

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? 
          Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? 
          Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? 
          Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. 
          
          Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; 
          Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; 
          Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
          Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... 
          
          Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
          Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! 
          Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
          Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
          Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; 
          Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
          Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
          Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
          Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; 
          Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! 
          
          Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
          Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden.
          Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
          Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
          Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! 
          Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! 
          Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
          Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. 
          
          Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
          Tek bendeki volkanları söndürse denizler! 
          Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
          İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
          Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
          Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. 
          
          Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
          En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
          Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; 
          Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik. 
          
          Hüseyin Nihal Atsız - Geri Gelen Mektup 
          https://youtu.be/KKZqiEHORb0

pejmurdeyim

Seçkin bir kimse değilim 
          ismimin baş harfleri acz tutuyor 
          Bağışlamanı dilerim. 
          
          Sana zorsa bırak yanayım 
          Kolaysa esirgeme. 
          
          Hayat bir boş rüyaymış 
          Geçen ibadetler özürlü 
          Eski günahlar dipdiri 
          Seçkin bir kimse değilim 
          İsmimin baş harflerinde kimliğim 
          Bağışlanmamı dilerim. 
          
          Sana zorsa bırak yanayım 
          Kolaysa esirgeme. 
          
          Hayat boş geçti 
          Geri kalan korkulu 
          Her adımım dolu olsa 
          İşe yaramaz katında 
          Biliyorum 
          Bağışlanmamı diliyorum. 
          
          Ahmet Cahit Zarifoğlu - Sultan 

pejmurdeyim

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: 
          Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi 
          Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten 
          Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği 
          
          İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne 
          Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa 
          Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır 
          Kopmaz kökler salmaktır oraya 
          
          Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını 
          Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin 
          Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara 
          Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin 
          
          İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine 
          Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına 
          İnsan balıklama dalmalı içine hayatın 
          Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına 
          
          Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar 
          Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın 
          Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu 
          Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın 
          
          Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle 
          Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı 
          Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına 
          Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı 
          
          Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: 
          Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına 
          Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır 
          Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana. 
          
          Ataol Behramoğlu - Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var 

pejmurdeyim

Bu dünya soğuyacak, 
          yıldızların arasında bir yıldız, 
          hem de en ufacıklarından, 
          mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
          yani bu koskocaman dünyamız. 
          
          Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
          hatta bir buz yığını 
          yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
          boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
          zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
          
          Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
          duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
          Böylesine sevilecek bu dünya 
          "Yaşadım" diyebilmen için. 
          
          Nazım Hikmet - Yaşamaya Dair, III 
          https://youtu.be/ZXYaTnyaJok

pejmurdeyim

Duvarları çatlak
          Tavanı dökülmeye hazır
          Temelinde bitlerin karıncaların ince bacaklı böceklerin 
          gezindiği
          İhtiyar evlerde
          Zamanı çekip üstümüze
          Örtüyoruz kirli ve açık yerlerimizi. 
          
          Bir şey mi var
          Sandık diplerinde saklanan merdiven altlarında
          unutulan
          Ahır köşelerine atılmış paslı çivilerine asılmış duvarların
          Nedir bizi bağlayan bütün bunlara ve geçen zamana.
          Siz oturdunuz mu hiç kıldan ince uçurumlarda
          Biz yatıyoruz her gün beli bükülmüş duvar diplerinde
          Uykumuz ürkek ceylanlara benziyor
          Bazan yorgun taylara. 
          
          Biz sessiz ve kaygan zaman üstünde
          Unutmuş ve aldırmaz görünüyoruz
          Gıcırtılı merdivenlerden çıkan ölümü. 
          
          Biliyoruz işliyor saat tıkır tıkır
          Her yerde ve her şeyde
          Sesini çizerek sonsuzluğa
          Tıkırtıların kımıltıların ve uzayan ağaçların. 
          
          Ve aklın dar yalnızlığında. 
          
          Erdem Bayazıt - Ölü Vakitleri Yaşamak İhtiyar Evlerde 

pejmurdeyim

Ağlamadan 
          dillerim dolaşmadan 
          yumruğum çözülmeden gecenin karşısında 
          şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı 
          üzerime yüreğimden başka muska takmadan 
          konuşmak istiyorum. 
          Şehre neden 
          esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan 
          kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum 
          niyedir sarmalasın vites dişlilerini 
          defneler, nakışlar yok 
          alnımda neden. 
          Ağlamadan 
          etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan 
          o mavi korularda ve dibektaşlarında 
          bırakıp sözlerimin kalıntılarını 
          açıkça konuşmak istiyorum. 
          Besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini 
          göğsünün kafesinde yalnızca pasak 
          biliyorsun 
          korkutulmuş bir kızın 
          yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri 
          sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret 
          hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti 
          bunları 
          bütün bunları biliyorsun 
          dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan 
          çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çiçek ne de ninni 
          boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi 
          şehre varınca artık meşinler giymelisin 
          daha esmer 
          daha kankusturucu 
          sen o baygın sevgilerin adamı değilsin. 
          sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde 
          bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir 
          bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin 
          yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir 
          çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin 
          ki 
          ölüm 
          her yerde uyanıktır 
          alestadır korkunun yardakçıları 
          tez kızaran güllerden kendini sakın 
          sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı- 
          Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine 
          bıraktın vazgeçilmez ırmakları 
          gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin 
          dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları. 
          
          (1970) İsmet Özel - Mazot