piraye_-

İnsanlar, bana çarparak yanımdan geçiyorlardı. Bu gücü nereden buluyorlardı? Sağlam kayalar gibi yuvarlanıp gidiyorlar, önlerine çıkan zayıf cisimleri ezip geçiyorlardı. Kaldırımın kenarına çekildim: azalıp bitmelerini bekledim. Beklemenin faydasız olduğunu görünce, geri dönmek istedim. Bu şiddete dayanamayacaktım. Bir elektrik direğine yaslandım. Fakat birden “onun” geldiğini, göğsümü sıkıştırmaya başladığını hissettim: ölüyordum. Elektrik direğiyle onun arasında sıkışıp kalmıştım: hareketet edemiyordum. Yolda-bir-arkadaşına-rastlayan-bir- insanın-alışılmış-tavırları gerekiyordu. Ayrıldık; daha doğrusu ben, elektrik direğine dayalı, onun gidişini seyrettim. Ölmek üzereydim. Evde ölmek istiyordum. İnsanların, güneşin ve hareketin olduğu yerde ölüm kavramına daha kolay dayanabiliyorum. Eve dönünce, duvarlara, eşyaya sinmiş olan karanlık düşüncelerim üzerime saldırıyor: ölüme, evde katlanamıyorum. Oysa evde ölmek istiyordum. Ne istediğimi bilmiyorum! Beni affedin!

piraye_-

Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni. İnanmak güzel şeydir, hayır değildir. Hâlâ aptal gibi gülümsemeye çalışıyordum. Böylesine rezil bir yenilgi görülmemişti. Gücümü tahminde yanılmıştım. Bıraksınlar beni artık... Mizah, benim durumumdaki biri için tehlikeli bir çare. Gülünç durumlarda düşünüyorum önce kendimi; acıklı maceramı bir an için unutuyorum ve sonra buhran bütün ağırlığıyla üstüme çöküyor. Hazırlıksız yakalanıyorum. Bir süre sonra, bu aptalca inancımla alay etmeye başlıyorum. Bu deftere anlamsız sözler yazmak istiyorum artık. Aklımı kullanmaktan ve anlaşılmaya çalışmaktan bıktım. Durduramayacağımı bildiğim ve bununla birlikte durdurmayı çılgınca ümit ettiğim davranışlarda bulunanlar, ben çırpınırken hep rüyadaki adamlar gibi, hayretle bakmışlardır yüzüme. Bocalamalarımı kayıtsızca seyretmişlerdir. Anlaşılmaz kelimeler yazmak istiyorum kâğıdın üstüne. Yıllardır benden beklenen bir hareket bu. “Tabancayı aldı ve ateş etti” cümlesini yazmak istiyorum mesela. Yüzlerce defa, altalta. Aylardır bu cümle durup dururken kafama takılıyor. Günseli’yle konuşmak istiyordum ve... adam tabancasını çıkarıp ateş etti. Evet, her düşüncemin başında ya da sonunda aklıma geliyor bu cümle. Bu deftere aklıma geleni yazarsam rahatlayacağımı sanıyorum. Yüz kere yazmak istiyorum: adam tabancasını çıkardı ve ateş etti. Çünkü yüz kere geliyor aklıma günde. Kime ateş etti? Bilemiyorum. Düşüncemin akışını serbest bıraktığım zaman hemen bu cümlenin aklıma geldiğini biliyorum. Ateş edecek mi, yoksa etti mi? Bundan da emin değilim. Hepsi saçma. Kimseyle anlaşmayı ümit etmediğime göre, anlamlı cümleler yazmanın ne yararı var? Belki sonunda, bu cümlenin korktuğum kadar anlamsız olmadığını görürüm ve... kurtulurum, diyemiyorum. 
Reply

piraye_-

İnsanlar, bana çarparak yanımdan geçiyorlardı. Bu gücü nereden buluyorlardı? Sağlam kayalar gibi yuvarlanıp gidiyorlar, önlerine çıkan zayıf cisimleri ezip geçiyorlardı. Kaldırımın kenarına çekildim: azalıp bitmelerini bekledim. Beklemenin faydasız olduğunu görünce, geri dönmek istedim. Bu şiddete dayanamayacaktım. Bir elektrik direğine yaslandım. Fakat birden “onun” geldiğini, göğsümü sıkıştırmaya başladığını hissettim: ölüyordum. Elektrik direğiyle onun arasında sıkışıp kalmıştım: hareketet edemiyordum. Yolda-bir-arkadaşına-rastlayan-bir- insanın-alışılmış-tavırları gerekiyordu. Ayrıldık; daha doğrusu ben, elektrik direğine dayalı, onun gidişini seyrettim. Ölmek üzereydim. Evde ölmek istiyordum. İnsanların, güneşin ve hareketin olduğu yerde ölüm kavramına daha kolay dayanabiliyorum. Eve dönünce, duvarlara, eşyaya sinmiş olan karanlık düşüncelerim üzerime saldırıyor: ölüme, evde katlanamıyorum. Oysa evde ölmek istiyordum. Ne istediğimi bilmiyorum! Beni affedin!

piraye_-

Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni. İnanmak güzel şeydir, hayır değildir. Hâlâ aptal gibi gülümsemeye çalışıyordum. Böylesine rezil bir yenilgi görülmemişti. Gücümü tahminde yanılmıştım. Bıraksınlar beni artık... Mizah, benim durumumdaki biri için tehlikeli bir çare. Gülünç durumlarda düşünüyorum önce kendimi; acıklı maceramı bir an için unutuyorum ve sonra buhran bütün ağırlığıyla üstüme çöküyor. Hazırlıksız yakalanıyorum. Bir süre sonra, bu aptalca inancımla alay etmeye başlıyorum. Bu deftere anlamsız sözler yazmak istiyorum artık. Aklımı kullanmaktan ve anlaşılmaya çalışmaktan bıktım. Durduramayacağımı bildiğim ve bununla birlikte durdurmayı çılgınca ümit ettiğim davranışlarda bulunanlar, ben çırpınırken hep rüyadaki adamlar gibi, hayretle bakmışlardır yüzüme. Bocalamalarımı kayıtsızca seyretmişlerdir. Anlaşılmaz kelimeler yazmak istiyorum kâğıdın üstüne. Yıllardır benden beklenen bir hareket bu. “Tabancayı aldı ve ateş etti” cümlesini yazmak istiyorum mesela. Yüzlerce defa, altalta. Aylardır bu cümle durup dururken kafama takılıyor. Günseli’yle konuşmak istiyordum ve... adam tabancasını çıkarıp ateş etti. Evet, her düşüncemin başında ya da sonunda aklıma geliyor bu cümle. Bu deftere aklıma geleni yazarsam rahatlayacağımı sanıyorum. Yüz kere yazmak istiyorum: adam tabancasını çıkardı ve ateş etti. Çünkü yüz kere geliyor aklıma günde. Kime ateş etti? Bilemiyorum. Düşüncemin akışını serbest bıraktığım zaman hemen bu cümlenin aklıma geldiğini biliyorum. Ateş edecek mi, yoksa etti mi? Bundan da emin değilim. Hepsi saçma. Kimseyle anlaşmayı ümit etmediğime göre, anlamlı cümleler yazmanın ne yararı var? Belki sonunda, bu cümlenin korktuğum kadar anlamsız olmadığını görürüm ve... kurtulurum, diyemiyorum. 
Reply