rojava

soruyor iyi misin,

otoportre

kör bir kuyuda yitirdim suretimi belki bir êzidî'yim
          bir ceylanın gözlerine akşam çökünce
          sanki yağlı kementler dolanıyor boynumda
          düşlerimde kanlı çocuk kundakları
          delik deşik ağtlar bin yıllık çıban
          eski bir yalan oluyor babil söylenceleri
          toprağa ateşe su ve rüzgâra
          kan damlıyor avesta'nın sayfalarından
          
          her coğrafyaya bir renk işledim belki bir çingene'yim
          kırlarda unuttum desem de düşlerimi
          sönmedi o ateş hep yandı bedenimde
          kondular beni kendine benzetemedi
          her toprakta ölülerim var
          atlaslar parçalar yüreğimi bu yüzden
          ateşten bir ordudur bütün sınırlar
          
          ertelenmiş bir acıyım belki bir ermeni'yim
          ziyaretçisi olmayan bir mezartaşı gibi
          hep tenha oldum nasibimi bilirim
          bütün replikler yanlış şifrelenmiştir
          yüzümün çizgilerinde durur rivayet
          her gün yeniden çarmuha gerilirim
          
          bir sığınmayım sanki bu dünyada belki bir süryani'yim
          eski bir çeşme gibi artık su akıtmayan
          silmeye çalışmayın anıların izini
          içinde yarım kalmış günlüklerimle
          gümüş işlemeli bir sandık gibi kalayım öyle
          varsın hüzün sözcüğü eşanlamlı tutulsun ömrümüzle
          ben yine her gece kulağına fısıldarım taşların
          yüzümü serin sularında yıkarım
          dicle kirvem olur milattan beri

rojava

(...) kölelik de bazı insanların, çoğunluğun zorunlu çalışmasından yararlanmasından başka bir şey değildir. dolayısıyla köleliğin olmaması için insanların başkalarının emeğinden yararlanmak istememeleri, bunu ayıp ya da günah saymaları gerekir. oysa ki köleliğin görünür yüzünü alıp ortadan kaldırıyorlar, köle alışverişi yapmanın olanaksız olduğu bir düzen kuruyorlar, köleliğin artık var olmadığını farz ediyorlar, buna kendilerini de inandırıyorlar; insanlar, başkalarının emeğini kullanmayı aynen eskisi gibi sevdikleri, bunu iyi ve haklı bir şey olarak gördükleri için de köleliğin var olmaya devam ettiğini görmüyor, görmek istemiyorlar. bunu iyi bir şey olarak gördükleri sürece de diğerlerinden daha güçlü, daha açıkgöz insanlar her zaman çıkacak ve bunu yapacaklardır. kadının özgürlüğü konusu da aynıdır. kadının köleliği, insanların onu zevk aracı olarak kullanmayı istemelerinden ve bunu çok iyi bir şey olarak görmelerinden kaynaklanıyor sadece. al işte kadına özgürlüğünü veriyorlar, erkeklerle eşit haklar tanıyorlar, ama ona bir zevk aracı olarak bakmaya devam ediyorlar; onu çocukken de, toplum yine karıştığında da aynı şekilde zevk aracı olarak yetiştiriyorlar. kadın yine aynı aşağılanmış, ahlakı bozulmuş köle, erkek de ahlaksız köle sahibidir. kadını üniversiteye, devlet dairelerine kabul ederek özgür kılıyorlar, ama ona yine bir zevk nesnesi olarak bakıyorlar. hâlihazırda yaptığımız gibi, kendisine bu şekilde bakmayı öğretirseniz, kadın hep ilkel bir yaratık olarak kalacaktır. ya da aşağılık doktorların yardımıyla gebe kalmamaya çalışacak, yani hayvan derecesine bile değil, bir eşya derecesine kadar düşen tam bir fahişe ya da çoğu vakadaki gibi manevi gelişim olanağından yoksun, ruhen hasta, isterik, mutsuz bir insan olacaktır.