roselindaa_

Keşke Ankara olsaydım. 

roselindaa_

@ roselindaa_  yaradılışımdan süre gelen bu derin yeis için bir açıklamam olurdu belki.
Reply

roselindaa_

Şehrin ışıkları karşısında, soğuk havanın tenimi yalayıp geçtiği bu virane evde tek başıma oturmak, yalnızlığın ağır ve sarsıcı gücünü bir kere daha vuruyor yüzüme. Balkonda plastik bir sandalyenin üzerinde ciğerlerimi çürütüyorum ancak zihnimi susturmak için beyhude bir çaba biliyorum. Hala bir fırsatım yok ve ah, birde deli cesaretim...

roselindaa_

Yaratılışın üçüncü günü, hala annemin dizlerine kapanıp" Anne beni neden doğurdun? "deyişimi hatırlıyorum, pişmanlık duyacağım bir andan hemen önce. Bana bakıp ağlıyor içli içli yanlızlığına. Sonra sonra anlıyorum ama  Annemi. Kaybettiğim onca şeyin içerisinde, hala yasını tuttuğum biri var. Boşluğu asla dolmayacak, ne yaparsam yerine kimseyi koyamayacağım canımdan bir parça. Biliyorum da esasen gerçeği. Gizlemek istiyorum yalnızca, kendimden. Yalanlarla avutulmak iyi geliyor. Ölmek için kolladığım tüm fırsatları ortadan kaldırıyor.
          
          Adım yok, geçtiğim yerde gölgemin izini dahi bırakmıyorum ben ancak karnımda taşıdığım bir canın bu denli yokluğunu hissettirmesi, etimi kemiğimden sıyırıp atıveriyor beni en kuytu köşelere.
          
          Karanlığın içinden bir elin uzatılmasını bekliyorum (Tanrı varsa şayet).
          
          Biliyorum, iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir evlat, iyi bir hala, iyi bir teyze, iyi bir öğrenci, iyi bir arkadaş, iyi bir kardeş, iyi bir insan ol(a) madım bu zamana kadar. Ve şimdi bir yaşı daha deviriyor, tenimi biraz daha eskitiyorum.
          
          Umarım hoşça'kalır geçmişim benden.
          
          Hayatla kavgamın bir an önce bitmesi dileğimle, bari sen hoş'gel deyip selamlıyorum yeni yaşımı, bu gün.

roselindaa_

Bazen insan yanılgıya düşebilir, tüm doğru bildikleri yanlış çıkabilir ve her şeyin sonunda, tüm yaşananların ve sabaha çıkamayacağımı sandığım o gecelerde sabah olduğunda ben,  sevginin iyileştir(e)mediğini, bir şeyleri değiştir(e)mediğini ve yet(e)meyeceğini anladım. Vazgeçmemek ve pişman olmamak için çok direndim ama nihayetinde bir devir çöktü benim içimde. Vazgeçtim ve bundan ziyade artık hislerimi kaybettim. Hayatla kavgam artık bir perdenin arkasına gizlendi, varoluşsal sancılarım zihnimin bir köşesine sıkışıp kaldı ve depresyon denilen o kötü kabus ufak ufak sızmaya başladı uykularımın arasından. Öfkemin yerini kırgınlık, kaygılarımın yerini kabulleniş aldığından beri ben... yaşamayı bıraktım. 
          
          
          Aptala yattığım o günlerin sonunda, içten içe bildiklerimi görmezden gelip, kalbimin sesine yenik düştüğüm için ve en kötüsü hayatla savaşmaya başladağımdan beri özür dilerim kendimden.
          
          Kimseye değil, hiç bir şeye değil en çok kendime yaptığım o saygısızlıklar yüzünden. Affedemesem de kendimi özür dilerim.
          
          

roselindaa_

Artık sabahları kahvaltı yapmayı bıraktım. Aslında kahvaltı yapmayı ne zaman bıraktığımı hatırlamıyorum. Bir gün uyandım, elim çay yerine sigaraya gidince anladım. Esasen, bir anda oldu bile diyebilirim buna. Sabahların benim için bir önemi kalmadığını, yaşama hevesimi kaybettiğimden olsa gerek biraz geç anladım. Geceleri uyuyamıyorum, eskisi gibi başım yastığa oturmuyor artık. Artık 16'ımdan beri savaştığım şeylere kılıcımı çekemiyorum. Gardım hemen iniyor. Eskisi gibi olmadığımı son zamanlarda farkeder oldum. Kahveyi en acı haliyle severdim, kahveyi ağzıma bile değdiremiyorum. Ne bileyim en basitinden uykusuz kalamazdım, şimdi uyku uyumasam  sızana fark etmiyorum bile. Ekşi severdim ben en çok, tuzlayıp limon yemeyi, yiyemiyorum. Elim yanlışlıkla kesildiğinde acı bile hissetmezdim, şimdi oturup ağlar oldum. Sıcağı severdim, fazla sıcakta bunalır oldum. Sarılmayı severdim, sarılacak kimsem olmadığından ondan da soğudum. 
          
          Şimdilerde tek istediğim, elime çayımı, sigaramı alıp, sabaha kadar pencenin önüne tünemek. Kimse halimi hatrımı sormasın, bana ilişmesin istiyorum. Kimse benden bir şey istemesin, fedarlıklar talep etmesin, anlayış beklemesin istiyorum. 
          
          Çok şey mi istiyorum? 

roselindaa_

Ağır bir hüzünle savaşıyorum bu aralar. Hiç olmadığım kadar öfkeliyim ayrıca. Neden bilmiyorum. Dolu dizgin ağlamak istiyotum. Kabuğumdan taşmak, eski ben olmak, dünyaya sığamayan gülüşlerimden bir tanesinde yaşamak istiyorum. Bazı anıları unutamıyorum, bazı anların içinde yaşıyorum, bazen pişmanlıkla yanıp kavruluyorum nedensiz. Nedensizde değil aslında, biliyorum. Anneme göre bu hayatı ben seçtim ancak yine biliyorum ki istede o kapıyı bana duvar eder yinede bırakmazdı beni. 
          Bu hayatı ben seçtim evet ancak kaldıramıyorum. Yaşamak istemiyorum ve bu his ölmeden mezara koymaya yetiyor benliğimi.

roselindaa_

Mutlu değilim ancak çok mutsuzda sayılmam. Artık dünyevi tüm zevklere, hislere, heveslere köreldi ruhum. Birinden mi kaynaklı benden mi bilmiyorum ancak durumum gün geçtikçe kötüye gidiyor, ne depresyon diyebilirim buna ne bunalım. Üzerimdeki ölü toprağını atamıyorum. Eski zamanlara geri dönmek istiyorum, eski yıllara, eski günlere, pişmanlıklar bırakmıyor yakamı, hatalarım bir gölge misali her gece kabus olup çöküyor boğazıma. Uyku uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum. Günlerdir gün yüzü görmedim, dört duvar arasında yavaş yavaş kaybediyorum aklımı, kendimi, benliğimi. Dayanamıyorum. Yaşamak ağır geliyor. Halim bir devrin çöküşünden daha dramatik, farkındayım. 

roselindaa_

”Tek kişilik yalnızlık, yalnız bana özgüydü. Hal böyle olunca çift kişilik yalnızlık demek daha doğruydu. Biliyordum ki; ben ve başlı başına yalnızlık, tek başınalığı kaldıramacak kadar çoğulduk kendi içimizde. Sesimiz çıkmasa düşüncelerimiz susmazdı. Yalnız kalan her insanın muhakkak kendinden çok konuşan bir zihni vardır. Yaşadığım yıllar boyunca adım kadar emindim buna ve kimse bilmiyordu mesela yalnız, yalnızlık için doğduğumu. Onlar sormadı bende anlatmadım, haliyle tanrıyla aramda kalıverdi bir sır gibi yaradılışım. Bundan ötürü prangalara vurulmuş bir mahkumdan farkım yoktu. Beni yalnızlığa tutsak eden annem, en bed baht kaderini biricik kızına ona can vererek vermişti. Biliyor ancak ses çıkartmıyor, üzülüyor ancak elinden bir şey gelmiyordu. Çünkü ben büyümüş, hayatla savaşı çoktan başlamış, günahkâr bir kuldum artık. 
          
          Günâhım pişmanlıklarımdı.
          
          Kaç gündür boğazımdan tek lokma geçmiyor, bayılmamak için vücudumun sıvı ihtiyacını kahve ile karşılıyordum. Deli gibi çalışıyordum. Esasen okula da gitmiyordum ama düşünmemek için deli gibi çalışıyordum. Kendimi derslere veriyor yine bu uğurda yapılacak en saygısızca şeylerden birini kendime yapıyordum. Görmezden geliyordum. Ben bazı şeyleri görmezden geldiğimi sansam dahi sandığımın aksine kendimeydi körlüğüm.”
          
          *Alıntı,kendi yazdıklarımdan...
          

roselindaa_

Bir baltaya sap olmak deyimi vardır. Herkes illaki hayatında bir kere olsa dahi duymuştur. Genellikle büyükler söyler.  Birden ansızın aklımda bu deyim dönüp durdu. "Sen bir baltaya sap olamadın." dercesine defalarca tekrar tekrar bozuk plak gibi çalıyordu kafamın içerisinde. Henüz olmadım ancak 22 yıllık hayatımca, geçmişe dönüp bakınca gerçekten bir baltaya sap olmadığımı fark ettim sonra. Ne bir başarım oldu bu güne dek, nede bir faydam. Ben yarabandı bile olmayı beceremedim esasında. Ne evlat olmayı bildim, ne kardeş olmayı, ne eş olmayı, ne arkadaş, ne anne... hiç birini başaramadım. İyi bir öğrenci değildim, iyi bir yazar değildim, iyi bir hala değildim, iyi bir insan değildim. İşin özü hiç bir şey değildim ve olmadımda, olamadımda. Olmayı istermiydim muamma ancak bildiğim bir şey var ki; bir baltaya dahi sap olamadım.