bak bu nasıl bir şey biliyor musun, dik yokuşları sarp kayalıkları burnum bile kanamadan aşmışım da düzlüğün birinde kendi ayağıma takılıp düşmüşüm. kaşım gözüm yarılmış, tırnak diplerime kadar kan revân içinde kalmışım ha, öyle bi' düşmek. keskin virajlar, dikenli teller gülmüş arkamdan, öyle rüsva hâle gelmişim. bari bi' yamaçtan düşseydim, kendi kendine çelme takanın avunmaya bahanesi de olmuyor bak. ya da en azından tümseğe falan takılsaydım anlıyor musun. yoldan geçenler kurumuş kanımdan, bi'çâre bakışlarımdan korkmuş, ben yine kendi omzumdan destek alıp kalkmışım ayağa, sonra da temizlenmek için girdiğim derede boğulmuşum. bak yine kendi kendimi ezmişim. dağları tırnaklarımla kazıya kazıya yol yapmışım, çıkmaz sokakları geçmişim, tufanlara kafa tutmuşum da zaaf kurşununa kurban gitmişim. boşlukta kaybolup hiçliğe dönüşmüşüm. en beteri de buna ben izin vermişim, ben sebep olmuşum. insanın en büyük düşmanı yine kendisiymiş, en acı yollardan öğrendim. bak işte, piç oldu çabalarım. kendimden başkasını nasıl suçlayayım, hangi bahaneyle avunayım ha süheylâ, ben kendimi nasıl affedeyim.