Var olanın lüksü kör etmişken gözlerini; yokluğun ne demek olduğunu göremezsin. Gün gelip kaydedince ya da eksik olanı fark edince başlar eziyet.
O vakit yokluk öğretmen kesilir başına ve anlatır gerçeği. Her şey varken, eksik kalır bir şeyler ve hiçbir şey tamam olamaz onsuz. Kimdir o? Nedir? Nerededir? Bilinmez...
Bir gökkuşağının parçaları gibi; O olmayınca, hiçbir tablo tam olmaz. İşte bu eksiklik ölümcül bir hastalık gibi çöker ruhuna. Bu yüzden, herkes nefes alır da, sadece bazıları yaşar. Sonrasında sırf yaşamak için kandırırsın kendini yalanlarla. Sanki o yokmuş ve hiç olmayacakmış gibi. Ama yalanla kurulan, zamanla yıkılır. O enkazın altından çıkmaya çalışırken, yağmur bile senin gibi yağar.
Çünku yağmur yağmıyor; gökyüzü halime ağlıyor, diye hissedersin. Sonu yok gibi gelir, çünkü son odur ve o yoktur. Onun yerini kimse ve hiçbir şey dolduramaz. Bu yüzden yalındır yalnızlık ve hiçbir zenginliğin gideremeyeceği bir fakirliktir aslında.