ryovae

''ya fikrimi ruhuna kıl isâl,
          	ya ruhumu hâkine revân et.'' 
          	  
          	' Abdülhak Hamit Tarhan - Makber

ryovae

geçmişe özlem duyup da eskiden yaptığım şeyleri tekrar yaptığımda; en sona senle bağdaştırdığım peluşuma sarılıp, sanki koynumdaymışcasına sana sarılmak kalıyor. o kadar içten sarılıyorum ki hissedersin sanıyorum, o kadar nazik davranıyorum ki aklına gelirim sanıyorum. sanki senmişcesine hiç olamadığım kadar dürüst geliyorum karşına.

ryovae

yalnız gözlerin kaldı hatıralarımda. ne sesin ne kokun ne eleştirmekten kendimi alıkoyamadığım ellerin değil. seni benden çekip çıkarmaya bir tek ellerin kalmıştı. beğenmiyordum hiç ; ne şeklini, ne uzunluğunu, ne yara bereyle dolmasını, ve de ne zaman seni uykusuz ve dengesiz' görsem birden tırnaklarının şekilsizleşmeye başlamasını. bu yüzden sevmedim onları. belki de aynı izler bende olduğundandır. belki de bu yüzden, bu denli onları hem sevmedim hem de ellerimizin benzer oluşunu farketmemene darıldım. ama gözlerin? ellerinden de beterlerdi. bir gün kırmızılaşırdı etrafı, diğer gün siyah halkalar ile gelirdin, bir diğer günü yorgun, öbür diğer günü sevinçle parlarlardı, koyulaşmasına sebebiyet veren, o'ndan gelen yalnız bir tek haberle hem de. bu güne kadar bir kere okuyamadım onları. bilemedim. her yerini evladım gibi bildiğim senin, bir gözlerin kaldı bilemediğim. o yüzden de bir tek o kaldı unutamadığım. hala anlamıyorum, hala bilmiyorum. büyüdüğümde de anlayamadım. küçüldüğümde de anlayamadım. biliyor musun, ne zaman gözlerindeki ışıklar parlıyor olsa, ellerin de düzelmeye başlardı. işte o zamanlar benimkiler her seferinde olmadığı kadar çirkinleşirlerdi aksine. bugünlerde seninkiler nasıllar bilmiyorum. benimki ise her zamankinden daha iyi ; belki daha çok büyüdüğümden, belki seninkileri unuttuğumdan.

ryovae

belki çatardı kaşların saçımın telini bile görünce, ihtimallerden delirmiş ben o saçlarımı da kestim, senin güzel yüzünde sayemde mimik oynamasın diye. en mutlu sen ol istedim. olur da bir gün beni bir başkasıyla görürsün de aklına takılırım diye nefret ettirdim seni kendimden, seni sevdiğimden. bu da bir ihtimaldi, yine de yaptım sevdiceğim. ben zaten, sana -artık- rahatsızlık vermeyeyim diye bitirdim kendimi, yok ettim, varoluşumu reddettim! değdi mi anlamamın daha zamanı gelmedi lakin o gün geldiğinde, tüm dediklerime karşın, beni içimden yiyip bitiren paranoyama düşman olacak bir hareket yapmanı isteyerek yumdum gözümü geceye. sabahına yeniden seni göreceğimi, kalabalıklar içinden seni özellikle bulmaya çalışacağımı bileceğimden. sabah da yüzüne gözükmeyeceğim, merak etme. yalnız güneşin batıp da taşların altına saklanan böceklerin hava almaya çıktığı vakit bakacağım sana, elimde tek bir fotoğrafın bile olmayan, zar zor baktığım yüzünden kalan parçaları çizerek karalama yaptığım buruşmuş kağıda.