yalnız gözlerin kaldı hatıralarımda. ne sesin ne kokun ne eleştirmekten kendimi alıkoyamadığım ellerin değil. seni benden çekip çıkarmaya bir tek ellerin kalmıştı. beğenmiyordum hiç ; ne şeklini, ne uzunluğunu, ne yara bereyle dolmasını, ve de ne zaman seni uykusuz ve dengesiz' görsem birden tırnaklarının şekilsizleşmeye başlamasını. bu yüzden sevmedim onları. belki de aynı izler bende olduğundandır. belki de bu yüzden, bu denli onları hem sevmedim hem de ellerimizin benzer oluşunu farketmemene darıldım. ama gözlerin? ellerinden de beterlerdi. bir gün kırmızılaşırdı etrafı, diğer gün siyah halkalar ile gelirdin, bir diğer günü yorgun, öbür diğer günü sevinçle parlarlardı, koyulaşmasına sebebiyet veren, o'ndan gelen yalnız bir tek haberle hem de. bu güne kadar bir kere okuyamadım onları. bilemedim. her yerini evladım gibi bildiğim senin, bir gözlerin kaldı bilemediğim. o yüzden de bir tek o kaldı unutamadığım. hala anlamıyorum, hala bilmiyorum. büyüdüğümde de anlayamadım. küçüldüğümde de anlayamadım. biliyor musun, ne zaman gözlerindeki ışıklar parlıyor olsa, ellerin de düzelmeye başlardı. işte o zamanlar benimkiler her seferinde olmadığı kadar çirkinleşirlerdi aksine. bugünlerde seninkiler nasıllar bilmiyorum. benimki ise her zamankinden daha iyi ; belki daha çok büyüdüğümden, belki seninkileri unuttuğumdan.