yazmak, yazmayı yaşam felsefesi haline getirmiş bir kız için nefes gibi bir şeydir. yazmak benim hayalimin ötesinde bir şeydi, aklımdaki, kalbimdeki tutkuyu kelimelere dökmek her zaman yaşadığımı hissettirmişti, ne zaman kalemim sayfalara dokunmayı bıraktı ben de yaşamayı bıraktım, bu somut bir bırakma değil, soyut bir vazgeçiş, hissedemiyordum artık, hayal dünyamı, elimdeki tek şeyi elimin tersiyle itmek benim için hayattaki en büyük vazgeçişti, kişisel bir intihar. bir insanın yaşadığını hissetmesi için ilk başta kendini hissetmesi gerek, ben kendimi hissedemiyordum yazmayı bıraktığımdan beri, tutku benim için kalemin ucundaydı ve haz benim için hayallerimdeydi, bir insan olarak somut hazzı, somut eğlenceyi tattığımdan beri ellerim o kalemin ucunu hiçbir zaman kağıda dokunduramadı. kendi ellerimle öldürdüğüm karakterin acısını bir daha hissedemedim, tüm kitaplara olan empatim kayboldu, kürkçü dükkanı. benim için tek deyim, dönüp dolaştığım yer yine kürkçü dükkanı, yine dolduğumda kaçtığım yol yazmak. işyerindeyim, yalnız başıma mola yapıyorum ve uzun zaman sonra yazmak bana böyle hissettirmemişti. kahvemi yudumluyorum ve kulağımda yine şarkılarım ve ben uzun zaman sonra yine kendimi yazarak anlatıyorum, sanırım hayal gücüm yine benim için en sadık bir liman, o kadar bırakmama rağmen yine de beni bırakmadı yazmayı seviyorum ve sanırım ölene kadar yazmak, benim için anlatılmayacak kadar özel olacak, hiçbir betimleme bu tutkuyu anlatamıyor, ister milyonlar okusun ister hiç kimse, geri dönüp okuduğumda ben bunları yaşamışım demek bile benim için yeterli kalıyor, bin yılda bir merhaba dediğim bu köşeye yeniden merhaba, büyük ihtimalle yine aylarca gideceğim ve yine geleceğim burası benim kürkçü dükkanım, ve efil, bu kürkçü dükkanını ateşe verme.