"Küçük kalbinizi kırmıştım." diye başlayan sözlerine hemen mani oldum. "Kalbim bir iki çakıl taşı ile kırılmaz." Beni duymazlıktan gelip bir adım daha yaklaştı, "Bu dans size kendimi affettirmek için." demesiyle, salondaki bakışların çoğunu üzerimde hissettim. (...)
Beni çekiştirerek herkesin görebileceği salonun ortalarında bir yere getirmişti. Burada olmaz. Herkesin gözünün önünde olmaz. İstemesem bile ayaklarım ona uyum sağlamak zorunda kaldı.
"Uyum sağlamazsanız düşersiniz." dedi, elini belimin biraz yukarısına yerleştirirken. Çıplak tenime değen soğuk parmakları, refleks olarak ondan kaçmama neden olmuştu. Kaçmak için farkında olmadan ileriye atılmış aradaki mesafeyi en aza indirmiştim. Rezillik... Dokunduğu yerde tikim vardı.
Koyu kahve gözlerindeki kasvetin yerini şaşkınlık almıştı. Ben bile kendimden bunu beklemiyordum. "Tikim." dedim olabilecek en kısa ve net açıklama ile. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Yanaklarım ateşin yanında durmuş gibi yanmaya başladı. Elimi omzuna yerleştirdim. Bir an önce bitsin bu dans. Belime değen parmaklarını tenimden koparmıştı. Kulağıma değen sıcak nefesi, yaklaştı. Boynumu yakan nefesi hareketlendi, "Bu tik yalnızca bana özel mi, yoksa başkalarına da gösteriyor musunuz?" Yutkunuş...