Kıyamet dillerde bir uğultu ve dudaklardan toprağa dökülen yürekten bir inilti
Toprak kaynıyor hayallerden kazanlarda, taşmakta kandan ve katrandan köpükler
Gözlerdeki şehvet ve hislerdeki yalancı yüzler alev alev harlıyor
Rüzgâr en asi bedenlerin girdaplarından dökülüyor günah beldelerine
Şeytan siluetleri melek kostümleriyle cehennem ateşinin etrafında dönüyor
Ve çöküyor yeryüzünün o pürüzsüz kadın kokan yüzü
Zifiri karanlığın aniden bakire bir güne çöktüğü gibi
Kelimeler tufan oluyor, kurumuş fidanlar gibi diller su dilenirken
Görmeyen gözler kör düğümlü saatleri saymaktan yorgun ellerinde dakikaları ufalıyor
Toprağa karışmış ayaklar kurak beldelerden gelen ninnilerle uykuya dalıyor
Ve mezarlıklarda müebbet yiyen mahkûmlar affedilmişliğe uyanıyor
Dört duvar arasında sıkışmış kalmış ruhlar iklimi bir ölüm senfonisiyle yeşeriyor
Sahipsiz yalnız küçük bedenler kimliksiz bir ana sokuluyor
Kıyamet dillerde bir uğultu, toprak aşık- beden maşuk –her an düğün dernek kuruluyor
Davullu zurnalı gençlik düğünleri üstüne hüzün kırılıyor
Kemiklerden yontulmuş bir keman dile geliyor
Ölü bedenler ölüm senfonisinde yeniden doğuyor
Özlem topraktan sızıp çürümüş bedenlerin mis kokulu dilimlerinde sahibine akıyor
Cennet ayaklar altından akıyor bir ölüm senfonisi eşliğinde
Ağlamaklı gözler toprakla sulanırken ve kıyamet en güzel gününü resmederken.
16 £KİM ÇARŞAMBA
23:20