Yılların yalnızlığı vardı koca gövdesinde ağacın. Kim bilir kaç fidan büyüyemezken o büyümüş, uzamıştı. Ömür yolunda epey yol kat etmişti ama o hala bir başınaydı. Ve hala ekildiği yerdeydi, bir adım değişmeyen dünyasına hapsedilmişti…Kim bilir belki en büyük hayali yalnız kalmamak iken bir başınaydı koca arazide. Hep tek başına içmişti suyunu, tek başına göğüs germişti yağmurlara, fırtınalara ve rüzgârlara. Ne kadar acı da çekse her geçen gün biraz daha salmıştı köklerini toprağın derinlerine. Çünkü hayat böyle anlamlıydı onun için. Gönlünün yalnızlığını ruhunun fırtınalarına teslim etmişti adeta. Hep beklemişti, ‘‘belki’’ diyerek umut etmişti. Yaşanılan onca hasrete rağmen, çekilen onca acıya rağmen istediği sevgiye kavuşamamıştı. Ömür sermayesi tükenirken o aşk havuzunu dolduramadan gidiyordu. Yarınlara ertelediği mutluluğu son nefesinde bile göremiyordu. Tıpkı bir ağaç gibiyiz; onun yalnızlığa olduğu gibi bizim de sevgiye hasretimiz vardır. Ve ömür tükenirken son nefes her şeyi anlatır: ‘‘ Gidemiyorsak bir adım ötemize dem vurmayalım hayatın yalnızlığından. Zira seviyorum diyebilmek zaten mutluluğa atılmış en büyük adımdır.