semlkk

Kalabalığın arasında, yürüyen hayatların arasında gözlerim onun kömür siyahı gözlerini buldu. Yüksek seslerden nefret ederdim, ama onun gözleri çığlık atarken kalbim titreye titreye dinledim onu. Birileri önümden geçiyor, ruhumdaki ağrıdan bihaber. Uğultular vardı, onun gözlerindeki çığlığı susturmaya yetmemişti.  
          	
          	 Zihnimi ele geçirmeye çalışan zehirli anıları, elimin tersiyle ittim. Aylar sonra yüzü yüzüme karşıydı. Kömür gözleri, sarmaşık yeşili gözlerime takılı kalmıştı. Gözleri, sakladığım hislerin yerini bulmak için defalarca kez içimi deşti. 
          	Neşterin ucu kadar keskin gözleri, hislerimi bulamadı. Onları öldürmüştüm, ölüler tekrar dirilmezdi. Geride kalan bir avuç kırık hayaldi. Yanıma doğru yaklaştı, bu sefer ondan kaçmadım, yanıma ulaşmasını bekledim.
          	
          	O attığı her adımda öldürüp yere attığım, kırıklıkları toplayıp da geldi bana. Benim kırıklarımın altından kalkamazdı, kimse beni toplayıp bir bütün haline getiremezdi. Kırıklar parçalanabilirdi ama bir bütün haline gelemezdi. 
          	
          	"Buldum mu seni?" diye sordu, gözlerimden ruhuma akmak ister gibi bakıyordu. Burnumda tüten kokusu, özlemi başımı döndürüyordu. Onu kendime çekip sarılmak istiyordum. Sarılırken kollarımda küçülsün, küçücük kalsın ruhuma girsin istiyordum. Hasta bir ruhu kimse istemezdi, o da istemezdi.
          	 
          	"Arıyor muydun ki?" Akrep ve yelkovan üst üste gelmiş, zamanın akıp gitmesini engellemişti. Canını yakmıştım, ruhu hala alevler içerisindeydi yine de cehennem ateşimin içine girmek istiyordu. Cenneti arzulayan o, benim cehenemimde kül olmak istiyordu. 
          	
          	"Nankör bir kız çocuğu musun sen? Kendini zehirlemeni engellemeye çalışıyorum, elinin tersiyle itiyorsun bizi." 
          	
          	Bizi. Biz var mıydık?   
          	
          	"Arsız mısın sen? Cehennem ateşimde yandın kül olmak mı istiyorsun?" 
          	
          	Nankörlüğüm kadar arsız bir adamdı,  Ardil. 
          	
          	
          	
          	
          	

semlkk

Kalabalığın arasında, yürüyen hayatların arasında gözlerim onun kömür siyahı gözlerini buldu. Yüksek seslerden nefret ederdim, ama onun gözleri çığlık atarken kalbim titreye titreye dinledim onu. Birileri önümden geçiyor, ruhumdaki ağrıdan bihaber. Uğultular vardı, onun gözlerindeki çığlığı susturmaya yetmemişti.  
          
           Zihnimi ele geçirmeye çalışan zehirli anıları, elimin tersiyle ittim. Aylar sonra yüzü yüzüme karşıydı. Kömür gözleri, sarmaşık yeşili gözlerime takılı kalmıştı. Gözleri, sakladığım hislerin yerini bulmak için defalarca kez içimi deşti. 
          Neşterin ucu kadar keskin gözleri, hislerimi bulamadı. Onları öldürmüştüm, ölüler tekrar dirilmezdi. Geride kalan bir avuç kırık hayaldi. Yanıma doğru yaklaştı, bu sefer ondan kaçmadım, yanıma ulaşmasını bekledim.
          
          O attığı her adımda öldürüp yere attığım, kırıklıkları toplayıp da geldi bana. Benim kırıklarımın altından kalkamazdı, kimse beni toplayıp bir bütün haline getiremezdi. Kırıklar parçalanabilirdi ama bir bütün haline gelemezdi. 
          
          "Buldum mu seni?" diye sordu, gözlerimden ruhuma akmak ister gibi bakıyordu. Burnumda tüten kokusu, özlemi başımı döndürüyordu. Onu kendime çekip sarılmak istiyordum. Sarılırken kollarımda küçülsün, küçücük kalsın ruhuma girsin istiyordum. Hasta bir ruhu kimse istemezdi, o da istemezdi.
           
          "Arıyor muydun ki?" Akrep ve yelkovan üst üste gelmiş, zamanın akıp gitmesini engellemişti. Canını yakmıştım, ruhu hala alevler içerisindeydi yine de cehennem ateşimin içine girmek istiyordu. Cenneti arzulayan o, benim cehenemimde kül olmak istiyordu. 
          
          "Nankör bir kız çocuğu musun sen? Kendini zehirlemeni engellemeye çalışıyorum, elinin tersiyle itiyorsun bizi." 
          
          Bizi. Biz var mıydık?   
          
          "Arsız mısın sen? Cehennem ateşimde yandın kül olmak mı istiyorsun?" 
          
          Nankörlüğüm kadar arsız bir adamdı,  Ardil. 
          
          
          
          
          

semlkk

Düşüp dizlerimi kanattığım karanlık çukurun dibinde, ne yaralarımı iyileştirmeye çalıştım ne de o benimsediğim, özüm sandığım çukurun dibinden çıkmaya çalıştım. Çizilmiş, henüz yarası kabuk tutmamış dizlerimin sızlamasını en derinlerimde hissettim, acımadı. 
          
          Bacaklarımı kendime doğru çektim, kollarımı bacaklarıma sarıp başımı dizlerime yaslayarak gözlerimi kapattım. O çukurun dibinde tek başımaydım, bir ışığın kırıntısını bile beklemiyordum. Karanlığın baskısı ruhuma öyle baskı yapmıştı ki, siyahın lekesi artık tüm ruhumu sarmıştı.
          
          Yabancı olduğumu sandığım ışık, karanlığımı almıştı. O çukurun dibinde artık gizlenemiyordum, beni bulmuştu. Bütün benliğimi etkisi altına almayı başarmıştı. Kaçtığım ışık kırıntısının renklerine aşık olmuştum. 
          
          Yanımdaydı. Başımı omzuna yaslamıştım, gecenin renklerini çalan saçım onun üzerinde dağılmıştı her bir tarafına. Midem o kadar kasılıyorduki onun karşısında, içimdeki kıpırtıları, kanat çırpmaları o kadar netti ki. 
          
          Dudaklarının baskısını saçlarımın arasında geziyordu. Omzuna yasladığım başımı kaldırıp ona baktım. Dudaklarından ruhuna akmak istemiştim. Dudaklarının kıpırtısını dudaklarımın üstünde iliklerime kadar hissettim, kalbim öyle yandı ki bir gölün ortasında. Dudaklarım onun dudaklarında kaybolmuş, ne yapacagini bilmeyen küçük kız çocuğuydu. 

semlkk

Ona baktım. İçine devasa bir okyanusu hapsetmiş, okyanusun siyahı ile birleşen o güzel irisine. Okyanusunda can buldum, dalgalarında  boğuldum. Gözlerime baktıkça ruhumu gördü. Gözlerimden ruhuma akmasına izin verdim. Ruhumun kalbine saplandığı bıçakları, açtığı yaraları görsün istedim. Açılan yaralar hala kabuk tutmamıştı, ruhum hala can çekişiyordu. 
          
          Sancılı ruhum arsızca ona elini uzattı. Ellerini onun göğsünden içeri sokup kalbini ondan aldı. Yaralıydı, kalbi ağrıyordu. Kız çocuğu o kalbi avuçları içine aldı, katiline avuçlarından şifa verdi. Avcundaki kalbi kendi göğüs kafesine bastırdı, damarlarını kalbe doladı, yarasını ona şifa yaptı. Küçük kızın canı daha çok yanıyor, farkında değildi. İyileşen kalbi katiline uzattı, canavar onun şifasını inine kabul etti. Ruhum, küçük kızın üzerine yığılı kaldı. Yaram ona şifa olurken, bana zehir olmuştu. 
          
          

nicknamesikinti

Merhaba, editörlüğünü yaptığım öğrenci oluşumlu bir dergi olan Entelektüel dergimize göz atmak ister misin? Dergimizin kendi site linki:
          https://xn--entelektel-heb.com/
          
          Instagram sayfamız:
          https://www.instagram.com/entelektuelcom/
          
          Twitter sayfamız:
          https://twitter.com/EntelektuelC
          
          Her hafta düzenli yazı çıkarıyoruz,  birbirinden farklı kategorilerde yazılmış yazılarımızla bilgilenebileceğiniz bir platform.
          Instagram hesabımız ise daha renkli. Yeni yazılarımızın duyurularını takip edebilir, birbirinden farklı bilgileri eğlenceli Reels'lerimiz ile öğrenebilir, "Haftanın Filmleri" ile seçtiğimiz filmleri favorilerine kaydedebilirsin. 
          
          İyi eğlenceler keyifli okumalar!