Öncelikle nasıl başlayacağımı bilemediğim bir andayım. Seninle tanışmamız okuduğumuz kitaplar ve kurgularımız sayesinde olmuştu. Gerçi bir iki sohbetimiz bile doğru düzgün olmamışken bile bana fazlasıyla tanıdık geliyordun. İçimden biri gibi, sanki sonradan benden biri olacağını hissedermiş gibi benden, kalbimden, biri gibi tanıdık geliyordun bana. Korkularıyla, kaygılarıyla hep savaş veren, hatta hayatta her şeyi savaşla geçen, aslında hep zihniyle kavga halinde olan fakat bunca şeye rağmen cesur, aklına koyduğunu başaran biri olduğunu hissediyordum. Öylesinde. Hayat bazen öyle hoyratça ittiriyor ki seni zihninde verdiğin savaşların ardındaki her şey puslu ve silikleşiyor. Kendini unutuyormuşsun gibi bile hissettiğim zamanlar oldu. Şimdi kendini hatırlama, belki de tekrar tekrar kendini bulma vaktin geldi. Haydi diyorum Hayal Durağım, haydi gözyaşlarınla yıkan çünkü karanlığı gün ettiğimiz saatlerdeki sen olmanın vakti. O dik başlılığın ve herkesi etkileyecek kadar güzel olan kalbinle, zihninle yine savaş aç. Bu sefer kimsenin yoramayacağı, kimsenin yorulmayacağı bir savaş olsun. Bir tek senin kazandığın ve kazandığını görenlerin savaşı olsun. Ben biliyorum ki dikenli telleri aşacak güç yine sende var ve yine sevdiklerin olarak hemen bir kalp yolu kadar uzağında olacağız. Elini uzat, dünyanın en nadide ve en özel organına. Orada olacağız. Bizim geceyi sabah ettiğimiz günlerden çalacağın onlarca anın, bize kah gülerek kah ağlayarak anlatacağın hatırların olsun çünkü ben bizi, üçümüzü, çevreleyen hayallerimize ulaştığımda Hümeyra gibi başlayacağım şarkıya. Anlatmanı isteyeceğim, gözlerinden dökülenleri silerek, gönlündeki kırıkları sararak dinleyeceğim seni. O günü canlandırır gibi hayal ediyorum bizi. Sen neler neler çektin, ben biliyorum. Şimdi buraya o hayalden geri dönerek yazmaya devam etmek istiyorum. Hüzün zamanı geçti, onlar eskidendi, bitti, hepsi geçti.