Yok oluşumu izliyor ve bundan zevk alıyorsun. Ben bir kez daha beni defalarca kovduğun eve geri dönüyorum. Gözlerinde yine o acımasız soğuk bakış ve oturmak zorunda olduğum talihsiz yemek masası.
Söyleyin ona:
Çiçeklerim soldu, meyvelerim çürüdü, ağaçlarım kurudu, denizlerim tuz oldu, sözlerim sus oldu.
Söyleyin ona:
Geri dönmesin, istemem.
Hala yağmurum ve toprağım var.
O kadar zaman sonra konuştuğumuza inanamıyorum. Boğazım karıncalanıyor sanki sadece susmam ve öpmem gerek seni. Kuru ellerinden hayatı soluyorum. Yeterli diyorum. Haddim değil, bu kadar sevmek seni.
Neden bu kadar korktuğumu bilmiyorum. İşler yolunda gitmeye başladığında gitmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Kalmak istiyorum ama kalırsam da canım yanacak sanki... beni anlıyor musun?
Yarın beni arasan olur mu? Numaramı değiştirdim ama bulsan bir yerlerden, özlemiş olsan beni...
Yarın 'bir arkadaş' olmaktan daha fazlasını hissederek uyansan olur mu? Hayatım boyunca o günü bekledim.
Gülüşü öyle güzeldi ki...Deniz onu kıskanır, gamzeleri misali dalgalanırdı. Gözleri yıldızları utandırırdı ışıltısıyla. Hayran bakışlarımı üzerinden çekemezdim. Benim manzaralarım onun varoluşuydu. Boyalarımı ona akıtmış, şiirlerime onu taşımış, müziğimi ona saklamıştım.
Ardında bıraktıklarınla konuşuyorum yine,
Sustuklarınla, yazdıklarınla,
Ve çoğunlukla kendimle.
Sabahlara karanlığınla başlıyorum,
Gecelere aydınlığınla.
Bir paradoks sanki
Söylesene ne zaman gittin
Taşın üzerine kazınan tarihler silik
Söylesene nereye gittin