Bir yalandı sana başvurma stilim, bir kandırmaca belki, ya da en yalın haliyle bir savunma mekanizması. Gerçekte ne zaman gözlerinin içine baksam, kendimden bir parça kaybettiğimi hissediyordum. Ama belli etmedim, edemezdim. Çünkü sen, en çok da belli ettiğimde yok olurdun. O yüzden sustum. Sustum ve içime attım. Geceler boyunca yastığa akıttığım gözyaşlarımı senin haberin bile olmadan kuruttum. Acı çektim. Hem de öyle bir acı ki, kelimelere dökülse harf harf yutkunmak zorunda kalırsın. Gözümün önünde gidişin, içimde kopan fırtınaları dindirmedi; tam tersine daha da büyüttü. Ve şimdi... Acı çekiyorum. Hâlâ. Her sabah uyanıp da "bugün artık hissetmeyeceğim" diye kandırdığım her gün, yeniden batıyor içime. Seninle yaşadığım her anın tekrarını zihnimde defalarca sarıp sarmalıyorum. Ama sen, hiçbirini hatırlamıyorsun bile belki de. Ne zaman ki "ben iyiyim" dedim, işte o zaman en çok canım yanıyordu. Senin "iyi misin?" bile demeye tenezzül etmediğin o anlarda ben, içten içe yok oluyordum. Kalbim, sana seslenmekten yoruldu. Ruhum, adını fısıldamaktan soldu. Ama sen bunları bilmeden, bilmek istemeden yaşadın. Şimdi, geceleri rahat uyuyabiliyor musun? Beni görmezden gelişinin yükü, hiç mi sıkmıyor boğazını? Ben burada, her şeyin enkazı altında kalmışken, sen hâlâ kendini haklı mı sanıyorsun? Seni sevmek bir suçsa eğer, ben en büyük cezayı zaten çekiyorum. Ama ya sen? Bir gün olsun aynaya bakıp kendine "ne yaptım ben?" dedin mi? Belki de tek yalan, benim sana başvurma stilim değil, senin bana hiç dönmeme ısrarındı. Bu suskunluğunla beni bin kere öldürdün. Ve hâlâ... Hâlâ acı çekiyorum.