"Korkarım biz de herkes gibi birbirimizin hayatından bir tuhaflık olarak geçip gideceğiz" dedi. Üzdü beni böyle demesi, belli etmedim.
"Hiç," dedi. "Düşünsene ne bitmemiş, ne geçip gitmemiş ki bugüne dek, biz kalalım böyle?"
İçim buruldu. Umut yoktu sanki.
Vapurun rüzgarında uçuşan kapkara saçlarıyla arada gölgelenen yüzünü seyrettim profilden. Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Zeynep... "Bu kadın gerçek mi?" diye geçirdim içimden, "Gerçekten beni seçmiş olabilir mi?"
Bazen öyle bir insanla kesişiyor ki yolun, ömrünün yarısını onsuz geçirdiğin için öfkeleniyorsun kendine. Öyle biriydi.
Yine de çizmişti ya çizgisini aramıza. İnce, beyaz elleriyle, aşılması güç, kalın, siyah bir çizgi. Bir adım atsam o aramıza incelikle ördüğü duvarına tosluyordum. Cama çarpıp duran bir kara sinek gibiydim onun yanında. Koltukta otururken yan yana, elimi dizine değdiri veriyordum, hemen toparlanıyordu. Bulamıyordum ona giden yolu. Geçemiyordum ondan tarafa. Gel de demiyordu, git de, ben tam ortada, arafta, peşinden sürüklenip duruyordum haftalardır.
Yok olmuştu. Aklımı yitirmek üzereydim. Bir ortak tanıdığımızın olmamasına şaşırdım sonra. Sorup soruşturacak tek bir insanla tanıştırmamıştı beni. Tek başına girmiş hayatıma, ortalığı birbirine katmış, tek başına çıkıp gitmişti...