billexie
Yine o köylü kızlardan.. Bu sefer tanışma hikayesi değil, bu bir hasret. Bir ressamın en güvenilir yeri boyalarıyla harmanlanmış köşedir. Ya bir kağıda ihtiyacı vardır ya da bir tuval. İşte yine o köylü kızlar... Biri diğerinin ellerini tutarken ne demişti hatırlıyor musunuz? "Güven bana, yaralarını sarmaktan çekinmeyeceğim." Peki ya kendi yaraları? Uçurumun kenarında saçları geriye savrulurken, üzerine çiğ yağmur damlaları serilirken neden kendi yaralarını boyamıyordu? Hep tuvalindeydi gözleri.. Sadece tuvali renklensin istiyordu ama olamazdı. O tuvale artık ara vermeliydi çünkü düşmek üzereydi. Eğer fırçayı bırakıp oradan kaçmasaydı ne olacağını kestiremiyordu. Peki ya diğeri neredeydi? Hani ellerini tuttuğu ve bırakmayacağına söz verdiği o köylü kızı... O onun boyadığı tuvaldi. Renkleriyse karşısındakinin içinde gördüğü duygularıydı ama bir yanlışı vardı. Rengarenkti tuval. Oysa simsiyahtı. Gecenin rengini alan siyahlık. Karşısındaki gitsin diye bakıyordu. Gitmek zorundaydı. Ve gönderdi de. "Gitmek zorundasın güzel kız. Ben köylü kızı bunu sana emrediyorum " Gece, Gökyüzü onu istemedi sandı ve terk etti onu ama bilmiyordu.. Gece tuvalini değil bileklerini boyuyordu ve her fırça izinde Gökyüzü uçuruma bir santim daha yaklaşıyordu. Eğer düşseydi biliyordu, onu; onun gibi dallara takılıp bırakacak bir elbisesi yoktu. Düşseydi derin sulara gömülüp boğulacaktı ve bu yüzden onu gönderdi. Biliyordu, hissettikleri karşısındakine ağır gelirdi.'