Yürüyordu, hız kesmeden yürüyordu.
Önündeki duvarlara çarpa çarpa yürüyordu.
Camları boşluk sanarak hızlanıyordu.
Kapıları açmayı unutarak bekleyip açılmayınca kendine geliyordu.
Belli ki bir şeyin peşindeydi.
Neredeyse durmaksızın ilerliyordu.
Geri adım attığı tüm anlar bir yerlere çarpmalarıydı.
Duraklamaları ise beklediği otobüslereydi.
"Ne arıyorsunuz?" diye soran kibar kişiye dönüp baksa da susuyordu.
"Hiç." derken bunu içinden dediğinin ise farkında değildi.
Sonra devam ediyordu.
Bakınıyordu, gözlüyordu.
"Ne arıyorsunuz?" diye soran kibar kişiye dönüp bakmıştı.
"Hiç." demişti bu sefer sesli.
Ellerini dizlerine koyarak soluklanmıştı bir süre.
Ardından devam etmişti.
"Ne arıyorsunuz?" diye soran kibar kişiye dönüp kaşlarını çatmıştı,
"Asıl siz ne istiyorsunuz?" diye sormuştu.
"Ben," demişti.
"Merak ediyorum sadece."
"Buradan altıncı geçişiniz, ne arıyorsunuz?"
"Ben," bile zar zor diyebilmiş, yutkunmuştu.
"Siz?" diye yinelemişti kibar kişi.
"Cehennemimden çıkış yolu arıyorum sadece." demişti mırın kırın.