Zamanla alıştım. Uykusuzluğa, gece çığlıklarıma, gözyaşlarıma. Çünkü eninde sonunda, bir diplomatın raporuma küçük harflerle intihar yazacağına eminim.
Uçurumun ne demek olduğunu hayatı boyunca kendini boşlukta hisseden bana sorun. Kafamın içinde izdihamlar olan biriyim, yalnızlığı en iyi kendim bilirim. Bu yüzden ölümü, ölecek olan bi kanser hastasına değil, ölmek istediği halde zorla yaşayan bana sorun.
Ben yalnız olamadım hiç... Ne zamanki odama çekilsem duvarlar çığlıklarıma eşlik etti... Duvarlar sustu kafamın içindeki sesler tamamladı boşluğumu... kafamdaki sesler sustu içimdeki mezarlığın uğultuları başlad... Annem ruh hastası olduğuma inanıyor... Ama değilim... Valla değilim. İnanmazsanız yanımdakine sorun...
"Tanrının cehennemi neresi?" diye sorsalar, Ellerimi kafama dayayıp "Tanrı cehennemini buraya hapsetti." diye çığlık atarım. Öyle bir yanmak bu, hissede hissede, kavrula kavrula, Ses etmeden yanmak bu.
Bir banyonun soğuk betonunda her cesetten daha hızlı soğuyarak terk edeceğim insanları. Başucumda buldukları ıslak kağıtta yazan notta ise; "Cesedim sizin benden soğuduğunuzdan daha hızlı soğudu." yazacak.