Genç kızın burnuna yıllardır solumadığı o nahoş koku geldi, deri bir nefes çektiğinde burnunun direği sızlamıştı. Yürümeyi bırakıp kokunun sahibine yıllardır yüzünü görmediği, sesini duymadığı adama arkasını dönerek baktı; gözleri dolmuş dudakları titremeye başlamıştı. Adam sayısız adım atarak yürümeye devam etti, ona bakan genç kızı görmemişti. İleride kızın uzağında kalan yere doğru adımladı ve onu bekleyen başka bir kadına sarıldı. Genç kız soluğunun kesildiğini gözlerinin karardığını hissetti buna dayanamıyordu, onu öyle çok seviyordu ki....
Hızla arkasını döndü, sağ elini kalbine götürdü yarım yamalak öne doğru bir iki adım attı. Bunu, bunları neden yaşıyorum diye düşündü; neden onun sarıldığı kadın ben değilim ki? Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı, boğazından bir hıçkırık koptu. Arkasını dönüp onların olduğu tarafa baktı, adam yanındaki kadına bakarak bir şeyler söylüyor kadın onu dinlerken tebessüm ederek başını sallıyordu. Onun yanında onun sevdiği insan olamamak genç kızın kalbini o kadar acıtıyordu ki genç kız Tanrı'dan kalbini almasını istedi.
Onunla olamayacaksa, o bana bir kere bile gülümsemeyecekse o da gülmek istemiyordu. Ondan başkası haramdı genç kıza, önüne döndü; hıçkırıkları ve gözyaşları artmıştı. Bu onu yıllar sonra ilk görüşüydü, yıllar sonra ilk defa solumuştu kokusunu; kalbinde yıllar önce çıkan ateşin közleri tekrar alevlenmişti.
Boğazı yakan o güzel kokusunu soluyamamak nefessiz bırakıyordu onu, bir adım atacaktı ki dizleri onu taşıyamadı. Dizleri üzerinde elleri iki yanında hareketsizce salınırken, genç kız sarsılarak ağlamaya derin derin nefesler almaya başladı.
"Ç-çok acıtıyor.." sesi isyan eder gibi çıkmıştı, yüzü acı içindeydi. "Yemin ederim ç-çok çok acıtıyor, artık onu istemiyorum.." elini kalbine bastırdı. "Tanrı'm bu kalbi benden al." sesi kısık çıkmıştı. Sonra hiddetle "Bu kalbi benden al!" diye bağırdı. Dizlerinin üzerine çökmüş o güçsüz kadın tekrar mırıldandı "Yalvarırım al, ne olur al ben onu taşıyamıyorum..."
Büş'